CSRD, Avrupa Yeşil Mutabakatı (European Green Deal) ile uyumlu bir şekilde sürdürülebilirlik hedeflerini desteklemek için hazırlanan bir direktiftir. AB dışında faaliyet gösteren şirketlerin de sürdürülebilirlik hedeflerine entegre edilmesi amacıyla NESRS (Non-EU Sustainability Reporting Standards) tasarlanmıştır. NESRS, finansal risklerin yanı sıra şirketlerin çevresel ve sosyal etkilerini raporlamayı teşvik eden bir standarttır. Ancak, ESRS ile kıyaslandığında bazı temel farklara sahiptir:
1. Çifte Önemlilik İlkesi Yerine Etki Önemliliği
NESRS, ESRS’in talep ettiği “çifte önemlilik” ilkesini zorunlu kılmamaktadır. Bu, AB dışındaki şirketlerin sadece çevresel ve sosyal etkilerini (etki önemliliği) raporlamasını zorunlu hale getirirken, finansal risk ve fırsatları raporlamayı opsiyonel kılmaktadır. Ancak bu durum, olumlu etkilerin raporlanması durumunda olumsuz etkilerin de şeffaf bir şekilde belirtilmesini gerektirir.
2. AB Dışı Operasyonların Raporlama Kapsamı Dışında Bırakılması
NESRS, AB dışında faaliyet gösteren şirketlere, raporlama kapsamını yalnızca AB’deki operasyonlarla sınırlama hakkı tanımaktadır. Ancak bu esneklik, NESRS 1 ve 2 (genel gereklilikler) ile iklim standardı NESRS E1 için geçerli değildir. Bu standartlar, tüm küresel operasyonların dahil edilmesini zorunlu kılmaktadır.
NESRS’in Şirketler Üzerindeki Etkileri
NESRS’in, AB dışındaki şirketler için uygulanabilirliği bazı fırsatlar ve zorluklar yaratacaktır. Bu yeni düzenlemenin, özellikle karmaşık tedarik zincirlerine sahip ve küresel operasyonları bulunan şirketler üzerinde ciddi etkileri olacaktır. Öne çıkan etkiler şunlardır:
1. Tedarik Zinciri Yönetimi Zorlukları
AB’ye ürün veya hizmet sağlayan şirketler, tedarik zincirlerini ayrıntılı bir şekilde izlemek ve verileri şeffaf bir şekilde raporlamak durumunda kalacaktır. Ancak, hangi ürünlerin AB’ye gönderildiğini belirlemek, karmaşık operasyonel süreçlerde büyük bir zorluk yaratabilir.
2. Veri Yönetimi ve Uyumluluk
NESRS’in getirdiği esneklik, şirketlerin operasyonel veri yönetimi süreçlerini optimize etmelerini gerektirir. Özellikle çok uluslu gruplar, AB’deki ve diğer bölgelerdeki iştiraklerinin sürdürülebilirlik raporlama süreçlerini uyumlu hale getirmek için ciddi bir koordinasyon sürecine ihtiyaç duyacaktır.
3. Olumlu ve Olumsuz Etkilerin Raporlanması
Şirketlerin olumlu çevresel ve sosyal etkilerini ön plana çıkarma seçeneği, aynı zamanda olumsuz etkileri de raporlamayı zorunlu hale getirdiğinden, bu durum şeffaflık açısından önemli bir fırsat yaratır. Ancak, eksik veya yanlış raporlama durumunda şirketler yasal risklerle karşı karşıya kalabilir.
NESRS İçin Şirketlere Tavsiyeler
NESRS’e uyum sağlamak isteyen şirketler, aşağıdaki adımları atarak sürece hazırlanabilirler:
1. Veri Toplama ve Tedarik Zinciri Takibi
Şirketler, sürdürülebilirlik raporlamasında kullanılacak verileri toplamak için yeni yazılım ve teknolojilere yatırım yapmalıdır. Tedarik zinciri boyunca etkilerin izlenmesi, gelecekteki raporlama yükümlülüklerini kolaylaştıracaktır.
2. Organizasyonel Koordinasyon
Özellikle çok uluslu gruplar, AB merkezli iştirakler ile diğer operasyonlar arasında uyumu sağlamak için iç iletişim süreçlerini geliştirmelidir. Bu, raporlamada tutarlılık sağlamanın yanı sıra grup içi koordinasyonu da artıracaktır.
3. Risk ve Fırsat Analizi
NESRS, finansal risklerin raporlanmasını opsiyonel hale getirse de, şirketler bu alanı ihmal etmemeli ve kapsamlı bir risk yönetimi süreci geliştirmelidir. Bu, yatırımcı güvenini artırabilir.
4. Eğitim ve Farkındalık Çalışmaları
Şirket içi ekiplerin NESRS standartlarına uyum sağlaması için eğitimler düzenlenmeli ve farkındalık çalışmaları yapılmalıdır.
Gelecek Beklentileri ve NESRS’in Önemi
NESRS’in 2029 yılında yürürlüğe girmesiyle birlikte, AB dışındaki şirketlerin sürdürülebilirlik raporlaması konusundaki yükümlülükleri artacaktır. Bu standart, şirketlerin çevresel, sosyal ve yönetişim alanlarındaki etkilerini daha şeffaf bir şekilde ortaya koymalarını sağlayacak ve küresel sürdürülebilirlik hedeflerine ulaşmada önemli bir araç olacaktır.
Şirketler için NESRS’in avantajlarını en üst düzeye çıkarmanın yolu, şimdiden hazırlık yapmaktan geçiyor. Doğru stratejiler geliştirilerek, bu standartlar yalnızca bir yükümlülük değil, aynı zamanda rekabet avantajı sağlayacak bir fırsat olarak değerlendirilebilir.
Son yıllarda, hem varlık sahiplerinin hem de yöneticilerin UNPRI ve BM Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri gibi küresel girişimleri giderek daha fazla benimsemesiyle, yatırımcıların ilgisinde ESG uyumlu yatırımlara doğru gözle görülür bir değişim yaşandı. Bu eğilime, sürdürülebilir yatırım seçeneklerine yönelik perakende talebinde gözle görülür bir artış eşlik ediyor. Bu değişimler, varlık sahiplerinin ve yöneticilerinin ESG hakkındaki duruşlarını ve yatırım karar alma süreçlerindeki rolünü net bir şekilde tanımlamaları için bir fırsat yaratıyor.
ESG faktörleri ile yatırım kararı alma arasındaki gelişen bağlantı, fonları ve varlık yönetimi sektörünü önemli ölçüde etkiliyor. Varlık sahipleri ve yöneticileri, önerilen herhangi bir işlemde veya yatırım kararında ESG hususlarını hesaba katmak konusunda kendilerini giderek daha fazla yükümlü buluyorlar. Bu, sürdürülebilirlik risklerinin uygun şekilde değerlendirilmesini ve yatırımların müvekkillerinin veya yararlanıcılarının ESG tercihleriyle uyumlu olmasını sağlar. Sonuç olarak, ESG konularının entegrasyonu yalnızca bir uyum çalışması olmaktan çıkıp varlık sahipleri ve yöneticileri için temel bir iş hususu haline geldi.
Bu gelişmeleri yakından takip ederek, işletmelerin ESG süreçlerinde ihtiyaçları olan entegrasyonu sağlama konusunda geniş deneyime sahibiz. Hizmetlerimiz, organizasyon düzeyinde stratejik ve operasyonel tavsiyeler sunmaktan, ESG ile ilgili stratejilerin başlatılmasına veya yatırım yapılmasına yardımcı olmaya kadar uzanır.
Kurumsal amaç, hesap verebilirlik ve operasyonel dayanıklılığa artan vurgu, kurumsal stratejiler kapsamında çevresel, sosyal ve yönetişim (ESG) hususlarının önemini artırmaya devam ediyor.
Geçmişte bu tür konular genellikle finansal değeri azaltıcı olarak görülebilirken, artık sürdürülebilir iş uygulamalarının yalnızca riskleri azaltmakla kalmayıp aynı zamanda şirketlerin değerini de artırdığına dair giderek artan bir farkındalık var. Her işletmenin farklı riskleri olsa da, iklim değişikliği etkisi, yolsuzluk gibi etik ihlaller, işçi hakları ihlalleri, modern kölelik ve insan hakları ihlalleri, cinsel taciz iddiaları, iş yeri kültürü ve vergi kaçakçılığı gibi konular yaygın riskler arasında yer alıyor.
İşletmelere, fırsatları yakalarken ESG risklerini etkili bir şekilde yönetmeye yönelik stratejileri anlamalarına ve uygulama süreçlerinde yol arkadaşı oluyoruz. Yönetişim, insan hakları, iklimle ilgili kaygılar ve topluluk katılımını kapsayan derin uzmanlığımızdan ve kapsamlı pazar bilgimizden yararlanarak, işletmelerin uzun vadeli dayanıklı temellerde, başarı bir ESG ortamını en sağlıklı yöntemlerle yönetecek stratejileri geliştiriyoruz.