Avrupa Birliği (AB), son yıllarda sürdürülebilirlik ve kurumsal sorumluluk alanlarında öncü bir rol üstlenmiştir. Bu kapsamda, 2021 yılında sunulan Kurumsal Sürdürülebilirlik Durum Tespiti Direktifi (CSDDD), tedarik zincirleri boyunca insan hakları ve çevresel ihlalleri ele almak için önemli bir adımdı.
Direktif, büyük şirketleri, faaliyetlerinin ve tedarikçilerinin insan hakları ve çevre üzerindeki etkilerini “incelemelerini, analiz etmelerini ve raporlamalarını” zorunlu kılacaktı. Bu sayede, kölelik, çocuk işçiliği ve kirlilik gibi sorunların önlenmesi ve sürdürülebilir uygulamaların teşvik edilmesi amaçlanıyordu.
Ancak, 12 Nisan 2024 tarihinde beklenmedik bir gelişme yaşandı. AB’nin en büyük üye devletlerinden bazıları, direktifin kabulüne karşı çıkarak müzakereleri tıkanma noktasına getirdi. Bu durum, CSDDD’nin kaderini belirsizliğe sürükledi ve aktivistlerden ve sivil toplum kuruluşlarından tepkilere yol açtı.
Engellemenin Sebepleri
Üye devletlerin direktife karşı çıkmasının çeşitli sebepleri var. Bazı ülkeler, yasanın Avrupa işletmeleri için bürokratik bir yük oluşturacağından ve küresel rekabette dezavantajlı hale getireceğinden endişe duyuyor. Diğerleri ise, direktifin kapsamının çok geniş olduğunu ve küçük ve orta ölçekli işletmeleri orantısız şekilde etkileyeceğini savunuyor.
Ayrıca, Almanya ve İtalya gibi ülkeler, tedarik zincirlerinin karmaşıklığı nedeniyle insan hakları ve çevresel ihlalleri tespit etmenin ve bunlara karşı önlem almanın zor olacağını savunuyor.
Gelişmeler ve Gelecek
Belçika’nın AB dönem başkanlığı, direktifi kurtarmak için son dakika bir girişimde bulundu ve İtalya’yı desteğini geri almamaya ikna etmeye çalıştı. Ancak bu çabalar sonuçsuz kaldı ve CSDDD’nin kabulü belirsiz bir tarihe ertelendi.
Direktfinin geleceği belirsiz olsa da, AB’nin sürdürülebilirlik ve kurumsal sorumluluk konusundaki taahhüdü hala güçlü. Müzakerelerin yeniden başlaması ve uzlaşmaya varılması hala mümkün.
Ancak, bu durum zaman alıcı olabilir ve direktifin içeriğinde önemli değişiklikler yapılmasına yol açabilir.
Kararın Etkileri
Direktifin engellenmesi, AB’nin iklim ve insan hakları hedeflerine ulaşma çabalarına zarar verebilir. Ayrıca, Avrupa’yı sürdürülebilirlik konusunda küresel bir lider olarak konumundan uzaklaştırabilir.
Diğer taraftan, üye devletlerin endişelerini ve direktifin uygulanabilirliğini göz önünde bulundurmak da önemli.
AB Tedarik Zinciri Yasası, karmaşık ve tartışmalı bir konudur. Direktifin engellenmesi, AB’nin sürdürülebilirlik hedefleri için bir gerileme olarak görülebilir.
Ancak, üye devletlerin endişelerini ve direktifin uygulanabilirliğini göz önünde bulundurmak da önemlidir.
Direktifin geleceği belirsiz olsa da, AB’nin bu konudaki taahhüdü hala güçlü.
Kaynaklar: https://www.gtreview.com/news/sustainability/eu-members-block-supply-chain-due-diligence-law/
Son yıllarda, hem varlık sahiplerinin hem de yöneticilerin UNPRI ve BM Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri gibi küresel girişimleri giderek daha fazla benimsemesiyle, yatırımcıların ilgisinde ESG uyumlu yatırımlara doğru gözle görülür bir değişim yaşandı. Bu eğilime, sürdürülebilir yatırım seçeneklerine yönelik perakende talebinde gözle görülür bir artış eşlik ediyor. Bu değişimler, varlık sahiplerinin ve yöneticilerinin ESG hakkındaki duruşlarını ve yatırım karar alma süreçlerindeki rolünü net bir şekilde tanımlamaları için bir fırsat yaratıyor.
ESG faktörleri ile yatırım kararı alma arasındaki gelişen bağlantı, fonları ve varlık yönetimi sektörünü önemli ölçüde etkiliyor. Varlık sahipleri ve yöneticileri, önerilen herhangi bir işlemde veya yatırım kararında ESG hususlarını hesaba katmak konusunda kendilerini giderek daha fazla yükümlü buluyorlar. Bu, sürdürülebilirlik risklerinin uygun şekilde değerlendirilmesini ve yatırımların müvekkillerinin veya yararlanıcılarının ESG tercihleriyle uyumlu olmasını sağlar. Sonuç olarak, ESG konularının entegrasyonu yalnızca bir uyum çalışması olmaktan çıkıp varlık sahipleri ve yöneticileri için temel bir iş hususu haline geldi.
Bu gelişmeleri yakından takip ederek, işletmelerin ESG süreçlerinde ihtiyaçları olan entegrasyonu sağlama konusunda geniş deneyime sahibiz. Hizmetlerimiz, organizasyon düzeyinde stratejik ve operasyonel tavsiyeler sunmaktan, ESG ile ilgili stratejilerin başlatılmasına veya yatırım yapılmasına yardımcı olmaya kadar uzanır.
Kurumsal amaç, hesap verebilirlik ve operasyonel dayanıklılığa artan vurgu, kurumsal stratejiler kapsamında çevresel, sosyal ve yönetişim (ESG) hususlarının önemini artırmaya devam ediyor.
Geçmişte bu tür konular genellikle finansal değeri azaltıcı olarak görülebilirken, artık sürdürülebilir iş uygulamalarının yalnızca riskleri azaltmakla kalmayıp aynı zamanda şirketlerin değerini de artırdığına dair giderek artan bir farkındalık var. Her işletmenin farklı riskleri olsa da, iklim değişikliği etkisi, yolsuzluk gibi etik ihlaller, işçi hakları ihlalleri, modern kölelik ve insan hakları ihlalleri, cinsel taciz iddiaları, iş yeri kültürü ve vergi kaçakçılığı gibi konular yaygın riskler arasında yer alıyor.
İşletmelere, fırsatları yakalarken ESG risklerini etkili bir şekilde yönetmeye yönelik stratejileri anlamalarına ve uygulama süreçlerinde yol arkadaşı oluyoruz. Yönetişim, insan hakları, iklimle ilgili kaygılar ve topluluk katılımını kapsayan derin uzmanlığımızdan ve kapsamlı pazar bilgimizden yararlanarak, işletmelerin uzun vadeli dayanıklı temellerde, başarı bir ESG ortamını en sağlıklı yöntemlerle yönetecek stratejileri geliştiriyoruz.