Uluslararası ticaretin hızla artması ve küreselleşmenin etkisiyle, uyuşmazlıkların çözümü konusunda daha etkin ve hızlı yöntemlere ihtiyaç duyulmaktadır. Tahkim ve arabuluculuk, bu ihtiyacı karşılamak için ortaya çıkan alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemleridir. Her iki yöntem de, taraflara esnek, maliyet etkin ve zaman tasarrufu sağlayan çözümler sunar. Bu yazıda, tahkim ve arabuluculuk kavramlarını, aralarındaki farkları ve bu yöntemlerin avantajlarını inceleyeceğiz.
Tahkim Nedir?
Küreselleşme sürecinin hızlanması, ulaşım araçlarının ve bilgi/iletişim teknolojilerinin gelişmesiyle dünya adeta daha küçük bir yer haline geldi. Bu değişim, uluslararası ticaretin hacmini artırarak dünya genelinde ortalama GSYİH’nin %60’ından fazlasını teşkil eden bir ekonomik ortam yaratmıştır. Artan uluslararası ticaret, çözülmesi gereken uyuşmazlıkları da beraberinde getirmiştir. Bu uyuşmazlıkların çözümünde güvenilir, hızlı ve düşük maliyetli bir yargı yolu arayışı, tahkimi cazip bir alternatif haline getirmiştir.
Tahkim, uyuşmazlıkların bağımsız hakemler tarafından çözüme kavuşturulduğu bir yöntemdir. Bu yöntemin tercih edilmesinin temel nedenlerinden biri, tahkim kararlarının bağlayıcı ve nihai olmasıdır. Özellikle uluslararası ticarette devletler, tahkim kararlarının tanınması ve uygulanması için düzenlemeler yaparak iş dünyasına güven sunmaya çalışmaktadırlar. Türkiye gibi ülkelerde, tahkim kararlarının uygulanabilmesi için bu kararların tanınması ve tenfizi gerekmektedir. Bu süreç, yabancı tahkim kararlarının Türkiye’de hukuki olarak geçerli hale gelmesini sağlar. Örneğin, 2019 yılında yürürlüğe giren yeni Türk Ticaret Kanunu, uluslararası tahkim kararlarının tanınması ve tenfizi konusundaki süreçleri kolaylaştırmıştır.
Arabuluculuk Nedir?
Geleneksel yargı süreçlerinin yavaşlığı, maliyetliliği ve kontrol edilemezliği, alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemlerinin aranmasına yol açmıştır. Bu bağlamda, arabuluculuk hem ulusal hem de uluslararası düzeyde, taraflar arasında müzakere yoluyla anlaşma sağlamaya yönelik etkili bir çözüm aracı olarak öne çıkmaktadır. Arabuluculuk, tarafların kendi kontrolleri altında olan ve daha hızlı sonuçlanan bir süreç sunar. Tarafların çıkarlarını gözeten bir yaklaşım benimseyerek uyuşmazlıkları karşılıklı memnuniyetle çözer.
Arabuluculuk süreci, tarafların bir araya gelerek bir çözüm üzerinde anlaşmalarını hedefler. Bu süreçte, bağımsız bir arabulucu taraflar arasında aracılık yapar; ancak nihai karar taraflara aittir. Tarafların süreç üzerindeki kontrolü, arabuluculuğu daha çekici bir alternatif kılmaktadır. Arabuluculuk, ticari uyuşmazlıklarda hızlı sonuçlar üretmesi ve mahkeme masraflarından kaçınılmasına olanak sağlaması nedeniyle iş dünyasında da yaygın olarak tercih edilmektedir. Örneğin, ABD’de yapılan bir araştırma, arabuluculuk sürecinin genellikle mahkeme süreçlerinden %30-50 oranında daha kısa sürdüğünü ve maliyetlerin önemli ölçüde azaldığını göstermektedir.
İhtiyari ve Zorunlu Arabuluculuk
Arabuluculuk, iki ana kategoriye ayrılır: ihtiyari ve zorunlu arabuluculuk. İhtiyari arabuluculukta, taraflar uyuşmazlıklarını dava açmadan önce veya dava sırasında kendi istekleriyle arabulucuya başvururlar. Bu yöntem, tarafların özgür iradeleriyle süreçte yer almalarını sağlar ve genellikle daha esnek bir çözüm sunar. Örneğin, bir iş sözleşmesinden kaynaklanan bir uyuşmazlıkta taraflar, mahkemeye başvurmadan önce arabuluculuk yoluna gidebilirler.
Zorunlu arabuluculuk ise, belirli hukuk alanlarında dava açılmadan önce arabulucuya başvurmayı zorunlu kılar. Örneğin, iş hukuku ve ticaret hukuku kaynaklı birçok uyuşmazlıkta arabulucuya başvurma şartı bulunmaktadır. Aksi halde mahkemeye başvuran davalar reddedilmektedir. Türkiye’de, iş sözleşmelerinden kaynaklanan uyuşmazlıklar için zorunlu arabuluculuk uygulaması, tarafların dava açmadan önce arabulucuya başvurmalarını gerektirir. Bu uygulama, uyuşmazlıkların mahkeme aşamasına gelmeden çözülmesini teşvik eder.
Arabuluculuğun İlkeleri ve Avantajları
Arabuluculuk sürecinin temelinde bazı önemli ilkeler bulunur. Bunlar arasında en önemlisi iradilik ilkesidir; bu ilkeye göre taraflar süreçten istedikleri an çekilme hakkına sahiptir ve kimse zorla arabuluculuk sürecinde tutulamaz. Ayrıca eşitlik ilkesi, tarafların sosyal ve ekonomik durumlarına bakılmaksızın eşit haklara sahip olmasını garanti eder. Gizlilik ilkesi, sürecin tüm aşamalarında tarafların güvenle hareket edebilmesini sağlar. Arabuluculuğun bir diğer önemli ilkesi ise tarafsızlıktır; arabulucu, taraflar arasında tarafsız olmalı ve adil bir yönetim sağlamalıdır.
Bu ilkeler, arabuluculuğun geleneksel dava süreçlerine kıyasla birçok avantaja sahip olmasını sağlar. Öncelikle, süreç çok daha kısa bir zaman diliminde sonuçlanabilir, bu da taraflar için zaman kaybını en aza indirir. Ayrıca, dava süreçlerinde ortaya çıkan yüksek maliyetlerin aksine, arabuluculuk daha ekonomik bir çözüm sunar. Arabuluculuğun gizlilik ilkesine dayanması, tarafların hassas bilgilerini mahkeme salonunda paylaşma zorunluluğunu ortadan kaldırarak, süreç boyunca gizli tutulmasını sağlar. En önemli avantajlarından biri ise, tarafların çözüm üzerinde tam kontrol sahibi olmalarıdır; sadece karşılıklı anlaşmaya varılan konularda çözüm üretilir ve arabuluculuk süreci istenildiği an sonlandırılabilir.
Tahkim ve Arabuluculuk Arasındaki Fark
Tahkim, arabuluculuğa benzer şekilde alternatif bir uyuşmazlık çözüm yoludur, ancak aralarındaki en büyük fark, tahkimde hakemlerin bağlayıcı kararlar verebilmesidir. Arabuluculukta ise çözüm önerileri tarafların onayına sunulur ve yalnızca taraflar mutabık kalırsa geçerli olur. Tahkim, özellikle uluslararası ticari uyuşmazlıklarda yaygın olarak kullanılır ve tarafların bir mahkeme sürecine girmeden hakemler aracılığıyla sorunlarını çözmelerine imkan tanır. Örneğin, 2023’teki büyük bir uluslararası ticaret uyuşmazlığında, tahkim yoluyla taraflar 6 ay içinde kesin bir çözüme ulaşabilmiştir, bu süreç mahkeme yollarında yıllar sürebilir.
Tahkim ve arabuluculuk, hem yerel hem de uluslararası ticari uyuşmazlıkların çözümünde etkin araçlar olarak öne çıkmaktadır. Tahkim, bağlayıcı ve hızlı sonuçlar sunarken, arabuluculuk tarafların kendi çözüm yollarını bulmasına yardımcı olarak daha esnek bir yaklaşım sağlar.
Bu metin, genel bilgilendirme amaçlı olup hukuki danışmanlık yerine geçmez. Spesifik sorularınız için bir hukuk uzmanına danışmanız önerilir.
Son yıllarda, hem varlık sahiplerinin hem de yöneticilerin UNPRI ve BM Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri gibi küresel girişimleri giderek daha fazla benimsemesiyle, yatırımcıların ilgisinde ESG uyumlu yatırımlara doğru gözle görülür bir değişim yaşandı. Bu eğilime, sürdürülebilir yatırım seçeneklerine yönelik perakende talebinde gözle görülür bir artış eşlik ediyor. Bu değişimler, varlık sahiplerinin ve yöneticilerinin ESG hakkındaki duruşlarını ve yatırım karar alma süreçlerindeki rolünü net bir şekilde tanımlamaları için bir fırsat yaratıyor.
ESG faktörleri ile yatırım kararı alma arasındaki gelişen bağlantı, fonları ve varlık yönetimi sektörünü önemli ölçüde etkiliyor. Varlık sahipleri ve yöneticileri, önerilen herhangi bir işlemde veya yatırım kararında ESG hususlarını hesaba katmak konusunda kendilerini giderek daha fazla yükümlü buluyorlar. Bu, sürdürülebilirlik risklerinin uygun şekilde değerlendirilmesini ve yatırımların müvekkillerinin veya yararlanıcılarının ESG tercihleriyle uyumlu olmasını sağlar. Sonuç olarak, ESG konularının entegrasyonu yalnızca bir uyum çalışması olmaktan çıkıp varlık sahipleri ve yöneticileri için temel bir iş hususu haline geldi.
Bu gelişmeleri yakından takip ederek, işletmelerin ESG süreçlerinde ihtiyaçları olan entegrasyonu sağlama konusunda geniş deneyime sahibiz. Hizmetlerimiz, organizasyon düzeyinde stratejik ve operasyonel tavsiyeler sunmaktan, ESG ile ilgili stratejilerin başlatılmasına veya yatırım yapılmasına yardımcı olmaya kadar uzanır.
Kurumsal amaç, hesap verebilirlik ve operasyonel dayanıklılığa artan vurgu, kurumsal stratejiler kapsamında çevresel, sosyal ve yönetişim (ESG) hususlarının önemini artırmaya devam ediyor.
Geçmişte bu tür konular genellikle finansal değeri azaltıcı olarak görülebilirken, artık sürdürülebilir iş uygulamalarının yalnızca riskleri azaltmakla kalmayıp aynı zamanda şirketlerin değerini de artırdığına dair giderek artan bir farkındalık var. Her işletmenin farklı riskleri olsa da, iklim değişikliği etkisi, yolsuzluk gibi etik ihlaller, işçi hakları ihlalleri, modern kölelik ve insan hakları ihlalleri, cinsel taciz iddiaları, iş yeri kültürü ve vergi kaçakçılığı gibi konular yaygın riskler arasında yer alıyor.
İşletmelere, fırsatları yakalarken ESG risklerini etkili bir şekilde yönetmeye yönelik stratejileri anlamalarına ve uygulama süreçlerinde yol arkadaşı oluyoruz. Yönetişim, insan hakları, iklimle ilgili kaygılar ve topluluk katılımını kapsayan derin uzmanlığımızdan ve kapsamlı pazar bilgimizden yararlanarak, işletmelerin uzun vadeli dayanıklı temellerde, başarı bir ESG ortamını en sağlıklı yöntemlerle yönetecek stratejileri geliştiriyoruz.