Çevresel, sosyal ve yönetişim (ESG) prensiplerini tedarik zincirlerine entegre etmek, eskiden bir tercihken artık şirketler için bir zorunluluk haline geldi. Büyük firmalar bile bu konuda zorlanabiliyorken, kapsamlı bir ESG takibi için şirketlerin kendi sınırlarının ötesine geçmesi gerekiyor.
Bu, sadece kendi iş ve üretim süreçlerini değil, aynı zamanda tedarikçiler ve müşteriler gibi paydaşları da kapsayan bir yaklaşımı gerektiriyor. Verilerin toplanması ve ölçeklenebilir teknolojinin kullanımıyla ESG metriklerinin yukarı ve aşağı yönde ölçülmesi ve raporlanması gerekiyor.
Ancak bu süreç, hem iç hem de dış zorluklarla dolu. Şirketlerin dahili olarak sağlam ESG süreçleri kurması, doğru verileri geliştirmesi, net sıfır hedefleri belirlemesi ve bu alandaki uzmanlıklarını geliştirmesi gerekiyor. Dışarıdan bakıldığında ise tedarik zincirindeki tüm paydaşların ESG verilerine erişimi ve bu verilerin doğruluğu önem taşıyor.
Tüm bu zorlukları aşmak için şirketlerin bir adım geri atıp tedarik zincirindeki ilerlemelerini gözden geçirmesi gerekiyor. Tedarikçi ve üçüncü taraflarla iş birliği yaparak bilime dayalı hedefler belirlemek, denetlenmiş standart ölçümlerle raporlama yapmak ve ESG performanslarını geliştirmek için bir strateji oluşturmak şart. Bu çabaların başarısı için büyük yatırımlar, doğru teknoloji ve sağlam ortaklıklara ihtiyaç duyuluyor.
Tedarik zinciri genelinde ESG hedefleri belirlemek, Menkul Kıymetler ve Borsa Komisyonu (SEC) ve Uluslararası Finansal Raporlama Standartları (IFRS) gibi kurumların da desteğiyle standart hale geliyor. Bu, başarının temel adımlarından biri.
Ancak ESG hedefleri ve KPI’lar belirlerken birçok zorluk da var. En önemlilerinden biri, çok sayıda farklı raporlama standardı ve kriteri arasından seçim yapmak. Birçok şirket birden fazla standarda uymak zorunda kalıyor.
Bu karmaşıklığı ortadan kaldırmak için, sektörler arası karşılaştırılabilirliği kolaylaştırmak adına belirli raporlama standartları ve sektöre özgü ölçümler üzerinde anlaşmaya varılması gerekiyor. Sürdürülebilirlik Muhasebe Standartları Kurulu (SASB) bu konuda öncü bir rol oynuyor ve 77 sektör için raporlama standartları belirliyor.
Yakında çıkacak düzenlemelere uyum sağlamak için, şirketlerin denetlenmiş ESG raporları sunması gerekecek. Bu nedenle, raporlama metriklerinin bu değişikliklerle uyumlu hale getirilmesi kritik önem taşıyor.
Seçici ESG hedefleri raporlama artık yeterli değil. İlgili performans ölçümlerini doğru pazar standartlarıyla eşleştirmek ve gerekli teknolojileri kullanmak, şirketlerin sürdürülebilirlik hedeflerine anlamlı bir şekilde katkıda bulunabilmesi için hayati önem taşıyor.
Tedarik zincirinde kapsamlı bir ESG stratejisi uygulamak, sadece etik bir sorumluluk değil, aynı zamanda uluslararası hukuki boyutları da olan bir konudur. Birçok ülke, şirketlerin insan hakları, çalışma koşulları ve çevresel etki gibi konularda due diligence (ihtiyatlı sorumluluk) yükümlülüklerini yerine getirmesini gerektiren yasalar ve düzenlemeler yürürlüğe koymaktadır.
Örneğin, Avrupa Birliği’nin (AB) Kurumsal Sürdürülebilirlik Raporlama Direktifi (CSRD), büyük şirketlerin insan hakları ve çevresel etkileri de dahil olmak üzere tüm faaliyetlerinde sürdürülebilirlik performanslarını ayrıntılı olarak raporlamasını zorunlu kılıyor.
Benzer şekilde, Birleşmiş Milletler İş ve İnsan Hakları İlkeleri (BMIIH İlkeleri), şirketlere insan haklarına saygı duyma, insan hakları ihlallerini önleme ve azaltma ve bu ihlallere ilişkin tazminat sağlama yükümlülüğü getiriyor.
Bu gelişmeler, şirketlerin tedarik zincirleri boyunca ESG risklerini yönetmeleri ve uluslararası yasalara ve düzenlemelere uymaları için daha proaktif bir yaklaşım benimsemelerini zorunlu kılıyor.
Uluslararası tedarik zincirlerinde faaliyet gösteren şirketler için:
gibi adımlar kritik önem taşımaktadır.
Sonuç olarak, tedarik zincirinde kapsamlı bir ESG stratejisi uygulamak sadece etik bir gereklilik değil, aynı zamanda yasal bir zorunluluktur. Uluslararası hukuki boyutları göz önünde bulundurarak proaktif bir yaklaşım benimseyen şirketler, uzun vadeli başarının anahtarı olan sürdürülebilir bir geleceğe hazırlanabilirler.
Bu makale, hukuki konulara ilgi duyan kişilerin genel bilgilendirilmesi amacıyla hazırlanmıştır. Kapsamlı bir kaynak olma iddiası taşımaz ve yasal tavsiye olarak değerlendirilmemelidir.
Son yıllarda, hem varlık sahiplerinin hem de yöneticilerin UNPRI ve BM Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri gibi küresel girişimleri giderek daha fazla benimsemesiyle, yatırımcıların ilgisinde ESG uyumlu yatırımlara doğru gözle görülür bir değişim yaşandı. Bu eğilime, sürdürülebilir yatırım seçeneklerine yönelik perakende talebinde gözle görülür bir artış eşlik ediyor. Bu değişimler, varlık sahiplerinin ve yöneticilerinin ESG hakkındaki duruşlarını ve yatırım karar alma süreçlerindeki rolünü net bir şekilde tanımlamaları için bir fırsat yaratıyor.
ESG faktörleri ile yatırım kararı alma arasındaki gelişen bağlantı, fonları ve varlık yönetimi sektörünü önemli ölçüde etkiliyor. Varlık sahipleri ve yöneticileri, önerilen herhangi bir işlemde veya yatırım kararında ESG hususlarını hesaba katmak konusunda kendilerini giderek daha fazla yükümlü buluyorlar. Bu, sürdürülebilirlik risklerinin uygun şekilde değerlendirilmesini ve yatırımların müvekkillerinin veya yararlanıcılarının ESG tercihleriyle uyumlu olmasını sağlar. Sonuç olarak, ESG konularının entegrasyonu yalnızca bir uyum çalışması olmaktan çıkıp varlık sahipleri ve yöneticileri için temel bir iş hususu haline geldi.
Bu gelişmeleri yakından takip ederek, işletmelerin ESG süreçlerinde ihtiyaçları olan entegrasyonu sağlama konusunda geniş deneyime sahibiz. Hizmetlerimiz, organizasyon düzeyinde stratejik ve operasyonel tavsiyeler sunmaktan, ESG ile ilgili stratejilerin başlatılmasına veya yatırım yapılmasına yardımcı olmaya kadar uzanır.
Kurumsal amaç, hesap verebilirlik ve operasyonel dayanıklılığa artan vurgu, kurumsal stratejiler kapsamında çevresel, sosyal ve yönetişim (ESG) hususlarının önemini artırmaya devam ediyor.
Geçmişte bu tür konular genellikle finansal değeri azaltıcı olarak görülebilirken, artık sürdürülebilir iş uygulamalarının yalnızca riskleri azaltmakla kalmayıp aynı zamanda şirketlerin değerini de artırdığına dair giderek artan bir farkındalık var. Her işletmenin farklı riskleri olsa da, iklim değişikliği etkisi, yolsuzluk gibi etik ihlaller, işçi hakları ihlalleri, modern kölelik ve insan hakları ihlalleri, cinsel taciz iddiaları, iş yeri kültürü ve vergi kaçakçılığı gibi konular yaygın riskler arasında yer alıyor.
İşletmelere, fırsatları yakalarken ESG risklerini etkili bir şekilde yönetmeye yönelik stratejileri anlamalarına ve uygulama süreçlerinde yol arkadaşı oluyoruz. Yönetişim, insan hakları, iklimle ilgili kaygılar ve topluluk katılımını kapsayan derin uzmanlığımızdan ve kapsamlı pazar bilgimizden yararlanarak, işletmelerin uzun vadeli dayanıklı temellerde, başarı bir ESG ortamını en sağlıklı yöntemlerle yönetecek stratejileri geliştiriyoruz.