Son yıllarda girişimciler ve yatırımcılar, finansal kazanç elde etmenin ötesinde sosyal etki yaratmanın önemini anlamaya başladı. Sosyal etki, bir işletmenin veya yatırımcının faaliyetlerinin topluma, çevreye ve ekonomiye olan olumlu veya olumsuz etkilerini ifade eder. Bu etki, sosyal adalet, çevresel sürdürülebilirlik ve ekonomik kalkınma gibi alanlarda ölçülebilir.
Sosyal etki, bir şirketin veya girişimin toplumsal ve çevresel sonuçlarını kapsar. Bu sonuçlar, finansal performansın yanı sıra çalışanlar, müşteriler, tedarikçiler ve yerel topluluklar üzerindeki etkileri de içerir. Sosyal etki, toplumsal değişim yaratmayı, sürdürülebilir kalkınmayı ve sosyal adaleti teşvik etmeyi hedefler.
1. Rekabet Avantajı: Sosyal etki stratejileri, şirketlerin farklılaşmasına ve rekabet avantajı elde etmesine yardımcı olur. Tüketiciler, sosyal sorumluluk sahibi markalara daha fazla ilgi gösterir. Bu durum, sosyal etki yaratan bir işletmenin pazarda öne çıkma şansını artırır.
2. Yatırım Çekme: Sosyal etki yaratan girişimler, sosyal etki yatırımları (impact investing) ile daha fazla yatırım alabilir. Yatırımcılar, finansal kazancın yanı sıra sosyal yarar sağlamayı da hedefler. Bu da sosyal etki yaratmanın finansal sürdürülebilirlik için önemli olduğunu gösterir.
3. Marka İmajı: Sosyal sorumluluk projeleri, bir markanın imajını güçlendirir ve tüketici sadakatini artırır. Tüketiciler, sosyal etki yaratan markaları tercih eder. Bu durum, işletmenin uzun vadeli başarısına katkı sağlar.
4. Toplumsal Değişim: Sosyal etki, sosyal sorunların çözümüne katkıda bulunur ve toplumda olumlu değişim yaratır. İşletmeler, sosyal etki yaratma amacı güderek toplumsal sorunlara duyarlılık geliştirebilir ve bu sorunların çözümüne katkıda bulunabilir.
Bir işletmenin sosyal etki yaklaşımını benimsemesi, çeşitli avantajlar sağlar:
1. Sürdürülebilirlik: Sosyal etki stratejileri, şirketlerin uzun vadede sürdürülebilir olmasına katkıda bulunur. Kaynakların sorumlu kullanımı ve çevresel etkilerin azaltılması, işletmelerin gelecekte varlığını sürdürmesi için kritiktir.
2. Çalışan Memnuniyeti: Sosyal etki odaklı bir yaklaşım, çalışanların iş tatminini artırır. Çalışanlar, anlamlı bir amaca hizmet ettiklerinde motivasyonları yükselir. Bu durum, işletmelerin verimliliğini artırır.
3. Paydaş İlişkileri: İşletmeler, sosyal etki odaklı stratejilerle paydaşlarıyla (müşteriler, tedarikçiler, yerel topluluklar) daha güçlü ilişkiler kurabilir. Bu, işletmenin itibarını artırır ve iş ortaklıklarını güçlendirir.
Sosyal etki unsurlarının işletmelere dahil edilmesi için ulusal ve uluslararası hukuki yaklaşımlar dikkate alınmalı:
1. Ulusal Mevzuat: İşletmelerin sosyal etki oluşturma çabaları, yerel yasalara ve düzenlemelere uyum sağlamak zorundadır. Türkiye’deki sosyal sorumluluk faaliyetleri ve çevresel düzenlemelere ilişkin yasalar göz önünde bulundurulmalıdır (örneğin, Çevre Kanunu, İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu).
2. Uluslararası Standartlar: İşletmeler, uluslararası sosyal sorumluluk standartlarına (ISO 26000 gibi) ve İnsan Hakları İlkelerine (BM İnsan Hakları İlkeleri) uyum göstermelidir. Bu, uluslararası piyasalarda kabul görmelerine yardımcı olur.
3. Sosyal Etki Değerlendirmesi: İşletmelerin sosyal etki yaratma çabalarının etkinliğini ölçmek için sosyal etki değerlendirmeleri (SROI) yapılması önemlidir. Bu değerlendirmeler, işletmelerin sosyal etkilerini kanıtlaması ve stratejilerini geliştirmesi için faydalıdır.
4. Yatırımcı İlişkileri: Sosyal etki yatırımcıları, yatırımlarının sosyal ve çevresel etkilerini değerlendirmek için çeşitli kriterler kullanır. Şirketlerin bu kriterlere uygun şekilde yapılandırılması önem taşır.
Sosyal etki yaklaşımı, girişimciler ve yatırımcılar için yalnızca bir tercih değil, aynı zamanda bir zorunluluk oluşturur. Sosyal etki oluşturan işletmeler, hem topluma hem de kendi sürdürülebilirlik hedeflerine katkı sağlayarak daha sağlam ve etkili bir iş modeli geliştirebilir. Bu nedenle, girişimcilerin ve yatırımcıların sosyal etki stratejilerini benimsemesi, gelecekteki başarıları için kritik bir öneme sahiptir.
Son yıllarda, hem varlık sahiplerinin hem de yöneticilerin UNPRI ve BM Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri gibi küresel girişimleri giderek daha fazla benimsemesiyle, yatırımcıların ilgisinde ESG uyumlu yatırımlara doğru gözle görülür bir değişim yaşandı. Bu eğilime, sürdürülebilir yatırım seçeneklerine yönelik perakende talebinde gözle görülür bir artış eşlik ediyor. Bu değişimler, varlık sahiplerinin ve yöneticilerinin ESG hakkındaki duruşlarını ve yatırım karar alma süreçlerindeki rolünü net bir şekilde tanımlamaları için bir fırsat yaratıyor.
ESG faktörleri ile yatırım kararı alma arasındaki gelişen bağlantı, fonları ve varlık yönetimi sektörünü önemli ölçüde etkiliyor. Varlık sahipleri ve yöneticileri, önerilen herhangi bir işlemde veya yatırım kararında ESG hususlarını hesaba katmak konusunda kendilerini giderek daha fazla yükümlü buluyorlar. Bu, sürdürülebilirlik risklerinin uygun şekilde değerlendirilmesini ve yatırımların müvekkillerinin veya yararlanıcılarının ESG tercihleriyle uyumlu olmasını sağlar. Sonuç olarak, ESG konularının entegrasyonu yalnızca bir uyum çalışması olmaktan çıkıp varlık sahipleri ve yöneticileri için temel bir iş hususu haline geldi.
Bu gelişmeleri yakından takip ederek, işletmelerin ESG süreçlerinde ihtiyaçları olan entegrasyonu sağlama konusunda geniş deneyime sahibiz. Hizmetlerimiz, organizasyon düzeyinde stratejik ve operasyonel tavsiyeler sunmaktan, ESG ile ilgili stratejilerin başlatılmasına veya yatırım yapılmasına yardımcı olmaya kadar uzanır.
Kurumsal amaç, hesap verebilirlik ve operasyonel dayanıklılığa artan vurgu, kurumsal stratejiler kapsamında çevresel, sosyal ve yönetişim (ESG) hususlarının önemini artırmaya devam ediyor.
Geçmişte bu tür konular genellikle finansal değeri azaltıcı olarak görülebilirken, artık sürdürülebilir iş uygulamalarının yalnızca riskleri azaltmakla kalmayıp aynı zamanda şirketlerin değerini de artırdığına dair giderek artan bir farkındalık var. Her işletmenin farklı riskleri olsa da, iklim değişikliği etkisi, yolsuzluk gibi etik ihlaller, işçi hakları ihlalleri, modern kölelik ve insan hakları ihlalleri, cinsel taciz iddiaları, iş yeri kültürü ve vergi kaçakçılığı gibi konular yaygın riskler arasında yer alıyor.
İşletmelere, fırsatları yakalarken ESG risklerini etkili bir şekilde yönetmeye yönelik stratejileri anlamalarına ve uygulama süreçlerinde yol arkadaşı oluyoruz. Yönetişim, insan hakları, iklimle ilgili kaygılar ve topluluk katılımını kapsayan derin uzmanlığımızdan ve kapsamlı pazar bilgimizden yararlanarak, işletmelerin uzun vadeli dayanıklı temellerde, başarı bir ESG ortamını en sağlıklı yöntemlerle yönetecek stratejileri geliştiriyoruz.