Uluslararası ticaretin ve yatırım faaliyetlerinin artmasıyla birlikte, şirketler arasındaki hukuki uyuşmazlıkların çözümünde tahkim mekanizmaları önem kazanıyor. İngiltere ve Türkiye, farklı hukuki altyapılara sahip olmalarına rağmen, uluslararası tahkim konusunda etkin mekanizmalar sunuyor. Bu yazıda, şirketlerin çıkarlarını korumaları ve etkili uyuşmazlık çözüm yolları bulmaları için İngiltere ve Türkiye’deki tahkim süreçlerini ve mahkeme kararlarının tanınması ile tenfizini ele alacağız.
İngiltere ve Türkiye’de Ticari Uyuşmazlıkların Çözümü
İngiltere ve Türkiye, ticari uyuşmazlıkların çözümü için farklı ancak tamamlayıcı yasal sistemlere sahiptir. İngiltere, Anglo-Sakson hukuku esaslarına dayanan bir sisteme sahip olup, şirketler arası ticari ihtilaflarda bağımsız mahkemeleri ve tahkim merkezleri ile dikkat çeker. İngiltere’deki yargı sistemi, tahkim kararlarının uygulanabilirliği ve tarafsızlığı ile bilinir.
Türkiye ise Kıta Avrupası hukuk sistemine dayanmaktadır ve 2001 yılında kabul edilen 4686 sayılı Milletlerarası Tahkim Kanunu ile tahkim mekanizmasını güçlendirmiştir. İstanbul Tahkim Merkezi (ISTAC), özellikle son yıllarda şirketlerin artan ihtiyacına cevap verecek şekilde gelişen bir tahkim merkezi olarak öne çıkmaktadır.
Her iki ülkede de tahkim, taraflara zamandan ve maliyetten tasarruf sağlarken, gizlilik ve esneklik gibi avantajlar sunar.
Londra Uluslararası Tahkim Mahkemesi (LCIA) Süreçleri
Londra Uluslararası Tahkim Mahkemesi (LCIA), İngiltere’nin en önde gelen tahkim merkezlerinden biridir ve uluslararası ticari uyuşmazlıkların çözümünde yaygın olarak tercih edilmektedir. LCIA’nin tercih edilme sebeplerinden bazıları şunlardır:
● Bağımsız ve tarafsız karar alma mekanizması: LCIA, uyuşmazlık taraflarına çok düzeyli bir bağımsızlık sunar.
● Hızlı ve etkin karar alma süreci: Geleneksel mahkeme süreçlerine göre daha hızlı çözüm sağlar.
● Gizlilik: Mahkeme kararlarının aksine, tahkim süreci özel olarak yürütülür.
● Uluslararası tanınırlık: LCIA kararları, 1958 tarihli New York Sözleşmesi kapsamında genellikle diğer ülkelerde uygulanabilir.
Türk şirketleri, İngiltere ile yaptıkları ticari sözleşmelerde LCIA tahkimini tercih ederek uyuşmazlıklarının tarafsız ve etkin bir şekilde çözülmesini sağlayabilirler.
LCIA tahkim süreci şu aşamalardan oluşur:
1. Tahkim Anlaşmasının Yapılması: Taraflar, tahkim şartını içeren bir sözleşme yaparak LCIA’nın yetkisini kabul eder.
2. Tahkim Talebinin İletilmesi: Uyuşmazlık ortaya çıktığında taraflardan biri tahkim talebini LCIA’ya iletir.
3. Hakemlerin Atanması: Hakemler taraflarca veya LCIA tarafından atanır.
4. Duruşma ve Delil Sunumu: Taraflar yazılı belgelerini sunar, duruşmalar yapılabilir.
5. Kararın Verilmesi: Hakem heyeti uyuşmazlığı değerlendirerek nihai bir karar verir.
6. Kararın Uygulanması: LCIA tahkim kararları, New York Sözleşmesi (1958)kapsamında dünya çapında 170’ten fazla ülkede tanınmakta ve icra edilebilmektedir.
İngiltere’de Mahkeme Kararlarının Türkiye’de Tanınması ve Tenfizi
İngiltere mahkemelerinin verdiği kararların Türkiye’de tanınması ve uygulanabilir hale gelmesi, 5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun’a göre düzenlenir. Türkiye’de bir İngiliz mahkeme kararının tenfiz edilebilmesi için şu koşullar aranır:
● Karşılıklılık ilkesi: İngiltere ile Türkiye arasında adli yardımlaşma ve kararların tanınması konusunda bir anlaşma bulunmalıdır.
● Kamu düzenine aykırı olmama: Kararın, Türkiye’deki temel hukuk ilkelerine ve kamu düzenine aykırı olmaması gereklidir.
● Usule uygunluk: Karar, İngiltere mahkemelerinin yetki alanında ve hukuka uygun olarak alınmış olmalıdır.
Türkiye’de mahkemeler, bir İngiliz kararının tanınması ve tenfizi için detaylı bir inceleme yapar. Bu nedenle, şirketlerin süreci doğru yönetebilmesi için uluslararası hukuk uzmanlarıyla çalışması önemlidir.
İngiltere ve Türkiye’de tahkim ve uyuşmazlık çözüm mekanizmaları, ticari faaliyetlerin sürekliliğini sağlamak adına kritik bir rol oynamaktadır. LCIA gibi önde gelen tahkim merkezleri, uluslararası ticari uyuşmazlıkların hızlı ve etkin bir şekilde çözülmesine imkan tanır. Aynı zamanda, İngiltere mahkemelerinin kararlarının Türkiye’de uygulanabilirliği, firmalar için stratejik planlamalarda dikkate alınması gereken bir husustur.
Son yıllarda, hem varlık sahiplerinin hem de yöneticilerin UNPRI ve BM Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri gibi küresel girişimleri giderek daha fazla benimsemesiyle, yatırımcıların ilgisinde ESG uyumlu yatırımlara doğru gözle görülür bir değişim yaşandı. Bu eğilime, sürdürülebilir yatırım seçeneklerine yönelik perakende talebinde gözle görülür bir artış eşlik ediyor. Bu değişimler, varlık sahiplerinin ve yöneticilerinin ESG hakkındaki duruşlarını ve yatırım karar alma süreçlerindeki rolünü net bir şekilde tanımlamaları için bir fırsat yaratıyor.
ESG faktörleri ile yatırım kararı alma arasındaki gelişen bağlantı, fonları ve varlık yönetimi sektörünü önemli ölçüde etkiliyor. Varlık sahipleri ve yöneticileri, önerilen herhangi bir işlemde veya yatırım kararında ESG hususlarını hesaba katmak konusunda kendilerini giderek daha fazla yükümlü buluyorlar. Bu, sürdürülebilirlik risklerinin uygun şekilde değerlendirilmesini ve yatırımların müvekkillerinin veya yararlanıcılarının ESG tercihleriyle uyumlu olmasını sağlar. Sonuç olarak, ESG konularının entegrasyonu yalnızca bir uyum çalışması olmaktan çıkıp varlık sahipleri ve yöneticileri için temel bir iş hususu haline geldi.
Bu gelişmeleri yakından takip ederek, işletmelerin ESG süreçlerinde ihtiyaçları olan entegrasyonu sağlama konusunda geniş deneyime sahibiz. Hizmetlerimiz, organizasyon düzeyinde stratejik ve operasyonel tavsiyeler sunmaktan, ESG ile ilgili stratejilerin başlatılmasına veya yatırım yapılmasına yardımcı olmaya kadar uzanır.
Kurumsal amaç, hesap verebilirlik ve operasyonel dayanıklılığa artan vurgu, kurumsal stratejiler kapsamında çevresel, sosyal ve yönetişim (ESG) hususlarının önemini artırmaya devam ediyor.
Geçmişte bu tür konular genellikle finansal değeri azaltıcı olarak görülebilirken, artık sürdürülebilir iş uygulamalarının yalnızca riskleri azaltmakla kalmayıp aynı zamanda şirketlerin değerini de artırdığına dair giderek artan bir farkındalık var. Her işletmenin farklı riskleri olsa da, iklim değişikliği etkisi, yolsuzluk gibi etik ihlaller, işçi hakları ihlalleri, modern kölelik ve insan hakları ihlalleri, cinsel taciz iddiaları, iş yeri kültürü ve vergi kaçakçılığı gibi konular yaygın riskler arasında yer alıyor.
İşletmelere, fırsatları yakalarken ESG risklerini etkili bir şekilde yönetmeye yönelik stratejileri anlamalarına ve uygulama süreçlerinde yol arkadaşı oluyoruz. Yönetişim, insan hakları, iklimle ilgili kaygılar ve topluluk katılımını kapsayan derin uzmanlığımızdan ve kapsamlı pazar bilgimizden yararlanarak, işletmelerin uzun vadeli dayanıklı temellerde, başarı bir ESG ortamını en sağlıklı yöntemlerle yönetecek stratejileri geliştiriyoruz.