İklim krizinin etkileri her geçen gün daha belirgin hale gelirken, hükümetlerin, şirketlerin ve bireylerin alacağı kararlar sadece bugünü değil, geleceğimizi de şekillendirecek. Siyasi belirsizlikler, kaynak eşitsizliği ve hızla gelişen teknolojiler arasında, sürdürülebilir bir gelecek inşa etmek mümkün mü? Bu sorunun cevabı, atılacak doğru adımlarda saklı.
İklim Politikalarında İstikrarın Önemi
Geleceğin iklim politikalarını şekillendirmek, yalnızca güçlü taahhütlerle değil, bu taahhütlerin sürdürülebilirliğini garanti altına almakla mümkün olacak. Siyasi belirsizliklerin hâkim olduğu günümüz dünyasında, uluslararası iş birliğini güçlendirmek ve iklimle ilgili kararları politik etkilerden bağımsız hale getirmek, hem güven inşa etmek hem de küresel hedeflere ulaşmak açısından kritik önemde. Hükümetlerin bu süreçte yalnızca kendi ülkelerindeki politikaları değil, aynı zamanda uluslararası forumlardaki rolleriyle de liderlik göstermesi gerekiyor.
İklim Finansmanında Adil Dağılım
Küresel iklim krizine karşı alınacak önlemler, kaynakların eşit ve etkili bir şekilde dağıtılmasını gerektiriyor. Gelişmekte olan ülkelerin yeşil dönüşüm yolunda ilerleyebilmesi için uluslararası finansman mekanizmalarının güçlendirilmesi şart. Afrika’da yeşil ekonomiyi teşvik eden projelerden, deniz seviyesinin yükselmesi gibi tehditlerle karşı karşıya kalan Pasifik adalarına kadar geniş bir coğrafyada sürdürülebilir projeler, yeterli finansal destek olmadan hayata geçirilemiyor. Bu çerçevede, 2025’te ortaya çıkacak yeni finansal çerçeveler ve çok taraflı bankaların üstleneceği roller, dönüşüm için belirleyici olacak.
Küresel Sera Gazı Taahhütlerinin Güncellenmesi
İklim değişikliğiyle mücadelede ülkelerin verdikleri taahhütler, küresel hedeflere ulaşmanın temel taşını oluşturuyor. Ancak, bu taahhütlerin güncellenmesi ve finansal destekle desteklenmesi gerekiyor. Özellikle gelişmekte olan ülkelerin ekonomik kaynaklarının sınırlı olması, bu ülkelerin karbondan arındırma hedeflerini hayata geçirmesini zorlaştırıyor. 2025, bu ülkelerin ihtiyaç duyduğu finansal kaynakların ne ölçüde sağlanacağını ve özel sektör yatırımlarının bu sürece nasıl katkıda bulunacağını gösterecek önemli bir yıl olacak.
Yapay Zeka ve Çevresel Etkiler
2025 yılında yapay zeka teknolojilerinin sürdürülebilirliğe katkısı daha görünür hale gelecek. Ancak, bu teknolojilerin enerji tüketimi ve doğal kaynaklar üzerindeki olumsuz etkilerini minimize etmek için daha sıkı düzenlemeler devreye alınmalı. Veri merkezlerinin yenilenebilir enerji kullanımı zorunlu hale getirilebilirken, düşük enerji tüketen algoritmaların geliştirilmesi gibi yenilikçi yaklaşımlar, hem teknoloji sektörünün hem de çevrenin geleceği için büyük bir fırsat sunuyor. Yapay zekanın etkili bir şekilde yönlendirilmesi, sürdürülebilir kalkınma hedefleriyle uyum içinde bir teknoloji dünyasının kapılarını aralayabilir.
Şirketler İçin Yeni Sürdürülebilirlik Standartları
Sürdürülebilirlik artık yalnızca bir çevre meselesi değil, şirketlerin uzun vadeli stratejilerinin ayrılmaz bir parçası. Çift önemlilik kavramı, firmaların yalnızca finansal sonuçlarına değil, aynı zamanda toplumsal ve çevresel etkilerine de odaklanmalarını gerektiriyor. Avrupa’da yürürlüğe giren ESRS, 2025 itibarıyla birçok şirketin iş yapış biçimini değiştirecek. Küresel şirketlerin bu deneyimlerden öğrenerek kendi sürdürülebilirlik çerçevelerini geliştirmesi, gelecekte daha rekabetçi ve uyumlu bir iş dünyası yaratabilir.
Uluslararası Dayanışma İhtiyacı
2025, küresel iş birliğini güçlendirme ve ortak bir vizyon oluşturma yılı olacak. Bölgesel projelerden uluslararası girişimlere kadar birçok alanda dayanışmanın artırılması, sürdürülebilirlik hedeflerine ulaşmanın anahtarıdır. Özellikle COP30 gibi platformlar, ülkeler arasında daha güçlü bir diyalog kurulması ve somut adımlar atılması için önemli fırsatlar sunuyor.
2025, yalnızca iklim politikalarının değil, tüm sürdürülebilirlik hedeflerinin yeniden gözden geçirileceği bir yıl olacak. Hükümetlerden şirketlere, bireylerden uluslararası kuruluşlara kadar herkesin bu kritik dönemde üzerine düşeni yapması gerekiyor. Siyasi, ekonomik ve teknolojik dönüşümlerin ortasında, sürdürülebilir bir dünya için yapılacak her küçük katkı, geleceğimizi şekillendirecek büyük adımlara dönüşebilir.
Son yıllarda, hem varlık sahiplerinin hem de yöneticilerin UNPRI ve BM Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri gibi küresel girişimleri giderek daha fazla benimsemesiyle, yatırımcıların ilgisinde ESG uyumlu yatırımlara doğru gözle görülür bir değişim yaşandı. Bu eğilime, sürdürülebilir yatırım seçeneklerine yönelik perakende talebinde gözle görülür bir artış eşlik ediyor. Bu değişimler, varlık sahiplerinin ve yöneticilerinin ESG hakkındaki duruşlarını ve yatırım karar alma süreçlerindeki rolünü net bir şekilde tanımlamaları için bir fırsat yaratıyor.
ESG faktörleri ile yatırım kararı alma arasındaki gelişen bağlantı, fonları ve varlık yönetimi sektörünü önemli ölçüde etkiliyor. Varlık sahipleri ve yöneticileri, önerilen herhangi bir işlemde veya yatırım kararında ESG hususlarını hesaba katmak konusunda kendilerini giderek daha fazla yükümlü buluyorlar. Bu, sürdürülebilirlik risklerinin uygun şekilde değerlendirilmesini ve yatırımların müvekkillerinin veya yararlanıcılarının ESG tercihleriyle uyumlu olmasını sağlar. Sonuç olarak, ESG konularının entegrasyonu yalnızca bir uyum çalışması olmaktan çıkıp varlık sahipleri ve yöneticileri için temel bir iş hususu haline geldi.
Bu gelişmeleri yakından takip ederek, işletmelerin ESG süreçlerinde ihtiyaçları olan entegrasyonu sağlama konusunda geniş deneyime sahibiz. Hizmetlerimiz, organizasyon düzeyinde stratejik ve operasyonel tavsiyeler sunmaktan, ESG ile ilgili stratejilerin başlatılmasına veya yatırım yapılmasına yardımcı olmaya kadar uzanır.
Kurumsal amaç, hesap verebilirlik ve operasyonel dayanıklılığa artan vurgu, kurumsal stratejiler kapsamında çevresel, sosyal ve yönetişim (ESG) hususlarının önemini artırmaya devam ediyor.
Geçmişte bu tür konular genellikle finansal değeri azaltıcı olarak görülebilirken, artık sürdürülebilir iş uygulamalarının yalnızca riskleri azaltmakla kalmayıp aynı zamanda şirketlerin değerini de artırdığına dair giderek artan bir farkındalık var. Her işletmenin farklı riskleri olsa da, iklim değişikliği etkisi, yolsuzluk gibi etik ihlaller, işçi hakları ihlalleri, modern kölelik ve insan hakları ihlalleri, cinsel taciz iddiaları, iş yeri kültürü ve vergi kaçakçılığı gibi konular yaygın riskler arasında yer alıyor.
İşletmelere, fırsatları yakalarken ESG risklerini etkili bir şekilde yönetmeye yönelik stratejileri anlamalarına ve uygulama süreçlerinde yol arkadaşı oluyoruz. Yönetişim, insan hakları, iklimle ilgili kaygılar ve topluluk katılımını kapsayan derin uzmanlığımızdan ve kapsamlı pazar bilgimizden yararlanarak, işletmelerin uzun vadeli dayanıklı temellerde, başarı bir ESG ortamını en sağlıklı yöntemlerle yönetecek stratejileri geliştiriyoruz.