Yatırımcılar, müşteriler ve düzenleyici kurumlar, şirketlerden ESG (çevresel, sosyal ve yönetişim) performanslarını net, şeffaf ve kıyaslanabilir bir şekilde ortaya koymalarını bekliyor. Bu beklenti, sürdürülebilirlik raporlamasını küresel ölçekte bir zorunluluk haline getirdi. Türkiye Sürdürülebilirlik Raporlama Standartları (TSRS), bu dönüşümün yerel boyutunu oluşturuyor ve birçok şirket için yakın gelecekte bağlayıcı hale gelecek.
TSRS neden bu kadar önemli?
TSRS, şirketlerin yalnızca çevresel ve sosyal etkilerini ölçmekle kalmayıp aynı zamanda paydaş güvenini artırmalarına, uluslararası rekabette avantaj kazanmalarına ve yasal risklerini minimize etmelerine olanak tanır. Sürdürülebilirlik, sadece bir çevre meselesi değil, aynı zamanda stratejik bir iş önceliği haline geldi.
Güncel Karar:
Kamu Gözetimi Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumu (KGK), Aralık ayında Türkiye Sürdürülebilirlik Raporlama Standartları (TSRS) kapsamında önemli bir karar aldı. Bu kararla, bazı şirketler kapsam dışı bırakılırken, küçük ölçekli şirketler için de esneklikler sağlandı. TSRS, temel olarak SPK onaylı izahnameye sahip sermaye piyasası araçları borsada işlem gören şirketler için zorunlu tutulurken, Yakın İzleme Pazarı, Girişim Sermayesi Pazarı ve halka arz edilmeksizin sermaye piyasası aracı ihraç eden şirketler kapsam dışında bırakıldı. Ayrıca, çalışan sayısı 250’den az olan veya yalnızca tek şubesi bulunan küçük ölçekli bankalar ve mali kuruluşlar, Kapsam 3 sera gazı emisyonu açıklama zorunluluğundan muaf tutularak raporlama isteğe bağlı hale getirildi.
Sürdürülebilirlik Raporlaması: Geleceğin Şeffaflığı
Sürdürülebilirlik raporlaması, işletmelerin faaliyetlerinin çevresel, sosyal ve ekonomik etkilerini ölçümlemesi ve bu bilgileri düzenli olarak paydaşlarla paylaşması anlamına gelir. Ancak pek çok işletmede bu konuda ciddi bir kafa karışıklığı hâkim. Şirketler, hangi kriterlereuymaları gerektiğini veya TSRS kapsamına girip girmediklerini bile tam olarak anlayabilmiş değil. Bu belirsizliğin giderilmesi, işletmelerin rekabet güçlerini korumaları için kritik önem taşıyor.
TSRS’nin Yapısı: TSRS 1 ve TSRS 2
TSRS, şirketlerin sürdürülebilirlik raporlamasını düzenleyen bir çerçeve sunuyor ve iki temel bileşenden oluşuyor:
TSRS 1 genel gereklilikleri, iş modeli ve risk yönetimi gibi temel alanları ele alırken,
TSRS 2 sektörel spesifik detaylara odaklanıyor.
Örneğin, enerji sektöründeki bir şirket için karbon ayak izi ölçümleri detaylandırılırken, perakende sektörü için tedarik zinciri sürdürülebilirliği öncelikli hale geliyor. Her iki standart, şirketlerin hem yerel hem de küresel raporlama gereklilikleriyle uyumlu olmasını sağlıyor.
Geçiş Sürecini Yönetmek: Şimdi Hazırlık Zamanı
TSRS’ye uyum sağlamak için doğru bir strateji geliştirmek şart. Bu süreç, yalnızca regülasyonlara uyum sağlamak için değil, aynı zamanda geleceğe yönelik iş hedeflerinizi sağlam temeller üzerine inşa etmek için bir fırsattır. İlk adım, şirketinizin TSRS kapsamına girip girmediğini netleştirmektir. Bunun ardından, hem teknik hem de organizasyonelaltyapının güçlendirilmesi gereklidir.
Sürdürülebilirlik raporlaması için şirket içi ekiplerin eğitilmesi ve teknolojik altyapının geliştirilmesi sürecin önemli parçalarıdır. Aynı zamanda, doğru verilerin toplanması, doğrulanması ve raporlanması için dijital araçlar ve uzman danışmanlık hizmetleri büyük kolaylık sağlar.
TSRS: Yasal Yükümlülükten Daha Fazlası
TSRS, yalnızca bir yasal zorunluluk değil; aynı zamanda şirketlerin çevresel ve sosyal sorumluluklarını stratejik bir avantaja dönüştürme fırsatıdır. Uyum sağlamayan şirketler hem yasal risklerle karşı karşıya kalabilir hem de uluslararası yatırımcıların ilgisini kaybedebilir. Öte yandan, TSRS’ye uygun raporlama yapan şirketler, sadece bugünün değil, yarının iş dünyasında da güçlü bir yer edinecektir.
Şirketinizin TSRS’ye hazırlıklı olması, yalnızca yasal yükümlülükleri yerine getirmek anlamına gelmez. Bu, aynı zamanda iş dünyasında sürdürülebilirliği benimsemiş bir lider olarak öne çıkmak demektir. Sürdürülebilirlik, artık bir tercih değil, zorunluluktur. Geleceğinizi bugünden inşa etmeye başlayın.
Son yıllarda, hem varlık sahiplerinin hem de yöneticilerin UNPRI ve BM Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri gibi küresel girişimleri giderek daha fazla benimsemesiyle, yatırımcıların ilgisinde ESG uyumlu yatırımlara doğru gözle görülür bir değişim yaşandı. Bu eğilime, sürdürülebilir yatırım seçeneklerine yönelik perakende talebinde gözle görülür bir artış eşlik ediyor. Bu değişimler, varlık sahiplerinin ve yöneticilerinin ESG hakkındaki duruşlarını ve yatırım karar alma süreçlerindeki rolünü net bir şekilde tanımlamaları için bir fırsat yaratıyor.
ESG faktörleri ile yatırım kararı alma arasındaki gelişen bağlantı, fonları ve varlık yönetimi sektörünü önemli ölçüde etkiliyor. Varlık sahipleri ve yöneticileri, önerilen herhangi bir işlemde veya yatırım kararında ESG hususlarını hesaba katmak konusunda kendilerini giderek daha fazla yükümlü buluyorlar. Bu, sürdürülebilirlik risklerinin uygun şekilde değerlendirilmesini ve yatırımların müvekkillerinin veya yararlanıcılarının ESG tercihleriyle uyumlu olmasını sağlar. Sonuç olarak, ESG konularının entegrasyonu yalnızca bir uyum çalışması olmaktan çıkıp varlık sahipleri ve yöneticileri için temel bir iş hususu haline geldi.
Bu gelişmeleri yakından takip ederek, işletmelerin ESG süreçlerinde ihtiyaçları olan entegrasyonu sağlama konusunda geniş deneyime sahibiz. Hizmetlerimiz, organizasyon düzeyinde stratejik ve operasyonel tavsiyeler sunmaktan, ESG ile ilgili stratejilerin başlatılmasına veya yatırım yapılmasına yardımcı olmaya kadar uzanır.
Kurumsal amaç, hesap verebilirlik ve operasyonel dayanıklılığa artan vurgu, kurumsal stratejiler kapsamında çevresel, sosyal ve yönetişim (ESG) hususlarının önemini artırmaya devam ediyor.
Geçmişte bu tür konular genellikle finansal değeri azaltıcı olarak görülebilirken, artık sürdürülebilir iş uygulamalarının yalnızca riskleri azaltmakla kalmayıp aynı zamanda şirketlerin değerini de artırdığına dair giderek artan bir farkındalık var. Her işletmenin farklı riskleri olsa da, iklim değişikliği etkisi, yolsuzluk gibi etik ihlaller, işçi hakları ihlalleri, modern kölelik ve insan hakları ihlalleri, cinsel taciz iddiaları, iş yeri kültürü ve vergi kaçakçılığı gibi konular yaygın riskler arasında yer alıyor.
İşletmelere, fırsatları yakalarken ESG risklerini etkili bir şekilde yönetmeye yönelik stratejileri anlamalarına ve uygulama süreçlerinde yol arkadaşı oluyoruz. Yönetişim, insan hakları, iklimle ilgili kaygılar ve topluluk katılımını kapsayan derin uzmanlığımızdan ve kapsamlı pazar bilgimizden yararlanarak, işletmelerin uzun vadeli dayanıklı temellerde, başarı bir ESG ortamını en sağlıklı yöntemlerle yönetecek stratejileri geliştiriyoruz.