ABD Çalışma Kurulu (NLRB), sözleşmeli ve franchise çalışanlarının, çalıştıkları şirketlerin ortak işvereni olarak kabul edilmesine yönelik bir kuralı yeniden canlandırma teklifini geri çekti. Bu karar, iş dünyasında ve sendikalarda geniş yankı uyandırdı.
Kuralın Özü ve Potansiyel Etkileri
Geri çekilen kural, bir şirketin, sözleşmeli veya franchise çalışanlarının çalışma koşulları ve şartları üzerinde “dolaylı kontrol” uyguladığı durumlarda, bu çalışanların o şirketin ortak işvereni olarak kabul edilmesini öngörüyordu. Eğer kural yürürlüğe girseydi, söz konusu çalışanlar, sendikal örgütlenme, toplu sözleşme görüşmeleri ve işten çıkarılma gibi konularda daha fazla hakka sahip olacaktı.
Bu durum, özellikle franchise sektöründe faaliyet gösteren şirketler için önemli sonuçlar doğurabilirdi. Zira, franchise alanlar genellikle kendi çalışanlarını işe alır ve yönetirken, franchiseveren şirketler, marka standartları ve işleyiş prosedürleri gibi konularda belirli bir kontrol uygular. Kuralın yeniden canlandırılması, franchise veren şirketlerin, franchise alanlarının çalışanları üzerindeki sorumluluklarını artırabilir ve bu şirketleri, sendikal örgütlenme ve toplu sözleşme görüşmeleri gibi süreçlere dahil edebilirdi.
Geri Çekilme Kararının Nedenleri
NLRB, kuralın yeniden canlandırılma teklifini geri çekme kararını açıklarken, mevcut ekonomik koşullara ve iş dünyasındaki belirsizliklere atıfta bulundu. Kurul ayrıca, kuralın uygulanmasının karmaşık olabileceğini ve iş dünyasında istikrarsızlığa yol açabileceğini belirtti.
Kararın Yorumlanması ve Beklentiler
Bu karar, iş dünyası temsilcileri tarafından memnuniyetle karşılanırken, sendikalar ve çalışan hakları savunucuları tarafından eleştirildi. İş dünyası temsilcileri, kuralın yeniden canlandırılmasının, işletme maliyetlerini artırabileceğini ve iş dünyasında belirsizliği körükleyebileceğini savunuyor. Sendikalar ise, kuralın geri çekilmesinin, çalışanların haklarını zayıflattığını ve şirketlerin, sözleşmeli ve franchise çalışanları üzerindeki sorumluluklarından kaçmasına olanak tanıdığını iddia ediyor.
NLRB’nin bu kararı, sözleşmeli ve franchise çalışanlarının statüsü ve hakları konusundaki tartışmaları yeniden alevlendirdi. Gelecekte, bu konuda yeni yasal düzenlemeler ve politikalar gündeme gelebilir. Ancak, mevcut durumda, sözleşmeli ve franchise çalışanlarının hakları ve çalışma koşulları, büyük ölçüde, çalıştıkları şirketler ve sektörlerdeki uygulamalara bağlı olmaya devam edecek.
Türkiye’de Sözleşmeli ve Franchise Çalışanlarının Hukuki Durumu
Türkiye’de sözleşmeli ve franchise çalışanlarının hukuki durumu, ABD’deki kadar net çizgilerle belirlenmiş değil. İş Kanunu ve ilgili mevzuat, esas olarak, işçi ve işveren arasındaki bağı esas alır. Ancak, sözleşmeli ve franchise ilişkilerinin karmaşık yapısı, bu bağı belirlemeyi zorlaştırabilir.
Sözleşmeli Çalışanlar:
Türkiye’de, sözleşmeli çalışanlar genellikle “iş alımı” veya “hizmet alımı” sözleşmeleriyle çalışırlar. Bu tür sözleşmeler, işverenin, işin tamamını veya bir kısmını başka bir kişi veya şirkete devretmesini sağlar. İş Kanunu, iş alımı sözleşmelerinde, asıl işverenin, alt işverenin çalışanlarının çalışma koşullarından ve ücretlerinden sorumlu olduğunu belirtir. Ancak, uygulamada, alt işverenin çalışanlarının haklarını arama süreçleri karmaşık olabilir.
Franchise Çalışanları:
Franchise ilişkileri, Türkiye’de genellikle Franchise Sözleşmesi ile düzenlenir. Franchise alan, kendi işletmesini kurar ve yönetirken, franchise verenin marka, know-how ve iş modeli gibi unsurlarını kullanır. Franchise alan, kendi çalışanlarını işe alır ve yönetir. Ancak, franchise veren, marka standartları ve işleyiş prosedürleri gibi konularda belirli bir kontrol uygulayabilir. Bu durum, franchise çalışanlarının, franchise veren şirketle olan hukuki bağını belirlemeyi zorlaştırabilir.
Türkiye’de Hukuki Süreçler:
Türkiye’de, sözleşmeli veya franchise çalışanlarının haklarını arama süreçleri, genellikle bireysel veya toplu iş davaları yoluyla gerçekleşir. Çalışanlar, işverenlerini, İş Kanunu ve ilgili mevzuata aykırı uygulamalardan dolayı mahkemeye verebilirler. Ayrıca, sendikalar da, sözleşmeli ve franchise çalışanlarının haklarını korumak için toplu iş sözleşmesi görüşmeleri yapabilir ve toplu iş davaları açabilirler.
Ancak, Türkiye’de sözleşmeli ve franchise çalışanlarının hukuki durumu, hala belirsizliklerle doludur. Yargıtay kararları ve akademik görüşler, bu konuda farklı yorumlara yol açabilir. Bu nedenle, sözleşmeli ve franchise çalışanlarının haklarını etkili bir şekilde koruyabilmeleri için, mevcut mevzuatın daha net hale getirilmesi ve uygulamada karşılaşılan sorunların çözümüne yönelik yeni düzenlemelerin yapılması önemlidir.
Son yıllarda, hem varlık sahiplerinin hem de yöneticilerin UNPRI ve BM Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri gibi küresel girişimleri giderek daha fazla benimsemesiyle, yatırımcıların ilgisinde ESG uyumlu yatırımlara doğru gözle görülür bir değişim yaşandı. Bu eğilime, sürdürülebilir yatırım seçeneklerine yönelik perakende talebinde gözle görülür bir artış eşlik ediyor. Bu değişimler, varlık sahiplerinin ve yöneticilerinin ESG hakkındaki duruşlarını ve yatırım karar alma süreçlerindeki rolünü net bir şekilde tanımlamaları için bir fırsat yaratıyor.
ESG faktörleri ile yatırım kararı alma arasındaki gelişen bağlantı, fonları ve varlık yönetimi sektörünü önemli ölçüde etkiliyor. Varlık sahipleri ve yöneticileri, önerilen herhangi bir işlemde veya yatırım kararında ESG hususlarını hesaba katmak konusunda kendilerini giderek daha fazla yükümlü buluyorlar. Bu, sürdürülebilirlik risklerinin uygun şekilde değerlendirilmesini ve yatırımların müvekkillerinin veya yararlanıcılarının ESG tercihleriyle uyumlu olmasını sağlar. Sonuç olarak, ESG konularının entegrasyonu yalnızca bir uyum çalışması olmaktan çıkıp varlık sahipleri ve yöneticileri için temel bir iş hususu haline geldi.
Bu gelişmeleri yakından takip ederek, işletmelerin ESG süreçlerinde ihtiyaçları olan entegrasyonu sağlama konusunda geniş deneyime sahibiz. Hizmetlerimiz, organizasyon düzeyinde stratejik ve operasyonel tavsiyeler sunmaktan, ESG ile ilgili stratejilerin başlatılmasına veya yatırım yapılmasına yardımcı olmaya kadar uzanır.
Kurumsal amaç, hesap verebilirlik ve operasyonel dayanıklılığa artan vurgu, kurumsal stratejiler kapsamında çevresel, sosyal ve yönetişim (ESG) hususlarının önemini artırmaya devam ediyor.
Geçmişte bu tür konular genellikle finansal değeri azaltıcı olarak görülebilirken, artık sürdürülebilir iş uygulamalarının yalnızca riskleri azaltmakla kalmayıp aynı zamanda şirketlerin değerini de artırdığına dair giderek artan bir farkındalık var. Her işletmenin farklı riskleri olsa da, iklim değişikliği etkisi, yolsuzluk gibi etik ihlaller, işçi hakları ihlalleri, modern kölelik ve insan hakları ihlalleri, cinsel taciz iddiaları, iş yeri kültürü ve vergi kaçakçılığı gibi konular yaygın riskler arasında yer alıyor.
İşletmelere, fırsatları yakalarken ESG risklerini etkili bir şekilde yönetmeye yönelik stratejileri anlamalarına ve uygulama süreçlerinde yol arkadaşı oluyoruz. Yönetişim, insan hakları, iklimle ilgili kaygılar ve topluluk katılımını kapsayan derin uzmanlığımızdan ve kapsamlı pazar bilgimizden yararlanarak, işletmelerin uzun vadeli dayanıklı temellerde, başarı bir ESG ortamını en sağlıklı yöntemlerle yönetecek stratejileri geliştiriyoruz.