Binalarda Enerji Performansı, bir binanın ısıtma, soğutma, havalandırma, aydınlatma ve sıcak su gibi kullanım alanlarında tükettiği enerjinin verimliliğini ifade eden bir kavramdır. Bu performans, objektif kriterlerle ölçülerek Enerji Kimlik Belgesi (EKB) adı verilen bir belge ile A’dan G’ye kadar sınıflandırılır. A sınıfı en verimli binaları, G sınıfı ise en düşük verimli binaları temsil eder. Türkiye’de 2011 yılından bu yana yeni ve büyük mevcut binalar için EKB zorunlu tutulmuş ve yapı kullanma izni (iskan) aşamasında bu belgenin ibrazı şart koşulmuştur. Binalarda enerji performansını iyileştirmek; enerji tasarrufu sağlamak, sera gazı emisyonlarını azaltmak ve kullanıcılar için daha düşük işletme maliyetleri oluşturmak açısından kritik önem taşır.
Binalarda Enerji Performansı kavramı ve Ulusal Hesaplama Yönteminin amacı
Binalarda Enerji Performansı Ulusal Hesaplama Yöntemi, bina enerji performansını ülke genelinde standart bir biçimde hesaplamak amacıyla geliştirilmiştir. Bu yöntem sayesinde bir binanın enerji tüketimine etki eden tüm teknik ve fiziksel parametreler sistematik biçimde değerlendirilir ve böylece binanın enerji verimliliği düzeyi şeffaf ve karşılaştırılabilir şekilde belirlenir. Ulusal hesaplama yöntemi; konut, ofis, eğitim yapıları, sağlık tesisleri, otel, alışveriş merkezi gibi farklı bina tipolojileri için uygulanabilir durumdadır. Her bir bina, kendi tipolojisine uygun “Referans Bina” kriterleriyle karşılaştırılır; yani binanın aynı konum, boyut ve kullanımda, asgari yasal şartları sağlayan varsayımsal bir referans binaya göre ne kadar daha iyi veya kötü performans gösterdiği saptanır. Bu karşılaştırma, binanın enerji sınıfını belirleyen temel unsurdur.
Ulusal Hesaplama Yönteminin temel amacı, binaların enerji performansını bilimsel ve tutarlı bir yöntemle hesaplayarak ulusal düzeyde enerji verimliliği politikasına zemin hazırlamaktır. Bu yöntem:
2025 değişikliklerinin içeriği: geçici maddeler, güncellenen veya kaldırılan ekler, metodolojik değişiklikler
25 Nisan 2025 tarihinde Resmî Gazete’de yayımlanan “Binalarda Enerji Performansı Ulusal Hesaplama Yöntemine Dair Tebliğ’de Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ”, 1 Kasım 2017 tarihli orijinal Tebliğ’de önemli değişiklikler getirmiştir. Bu değişiklikler 30 Haziran 2025 tarihinde yürürlüğe girecek olup, sektör paydaşlarına uyum için kısa bir geçiş süreci tanınmıştır. Düzenlemenin içeriği üç ana başlıkta incelenebilir:
Geçici madde ile tanımlanan istisnai durumlar
Yeni Tebliğ, mevcut projelerin mağduriyet yaşamaması adına bir geçici madde eklemiştir. Geçici Madde 1 uyarınca “30 Haziran 2025 tarihinden önce yapı ruhsatı başvurusunda bulunulmuş yapılar ile kamu kurum ve kuruluşlarınca yapım işlerine yönelik ihale kararı veya ihale tarihi alınmış olan yapılar” için, Tebliğ’in EK-9’unda belirtilen hususlarda başvuru veya ihale tarihindeki mevzuat hükümleri geçerli olacaktır. Başka bir deyişle, belirli bir proje 30 Haziran 2025’ten önce ruhsat başvurusu yapmışsa ya da kamu ihalesine çıkmışsa, Referans Bina kriterleri gibi kritik hesaplamalar o tarihte yürürlükte olan eski yönteme göre değerlendirilebilecektir. Bu istisnai düzenleme, devam halindeki projelerin yeni metodolojiye ani geçişinden kaynaklanabilecek olumsuzlukları önlemeyi amaçlar. İlgili tarihten sonra başvuru yapan veya ihale sürecine giren tüm yapılar ise yeni hesaplama yöntemine tabi olacaktır.
Güncellenen ve yürürlükten kaldırılan ekler
Tebliğin eklerinde kapsamlı değişiklikler yapılmıştır. Orijinal Tebliğ’de yer alan 11 ekin 8 tanesi yürürlükten kaldırılmış, 3 tanesi ise yeni içerikle güncellenmiştir. Özellikle dikkat çekenler şunlardır:
Metodolojik ve teknik değişiklikler
2025 Tebliğ değişikliği, hesaplama metodolojisinde köklü güncellemeler getirmektedir. Bu kapsamda öne çıkan başlıca yenilikler şöyle özetlenebilir:
Yukarıdaki değişikliklerin tümü değerlendirildiğinde, hesaplama sisteminin hem metodolojik hem de yapısal açıdan daha bütüncül bir yaklaşımla ele alındığı görülmektedir. Veri setlerindeki güncellemeler ve eski eklerin kaldırılarak içeriklerin birleştirilmesi, enerji modellemesinde günümüz teknolojisine uygun, daha kullanıcı dostu ve denetlenebilir bir sistemi amaçlamaktadır. Bu kapsamlı revizyon, bina enerji verimliliği konusunda Türkiye’de yeni bir dönemin başlangıcı olarak nitelendirilebilir
Bu değişikliklerin yapı ruhsatı süreçleri ve ihale uygulamaları üzerindeki etkileri
2025 Tebliğ değişiklikleri, hem özel sektöre ait projelerin yapı ruhsatı (inşaat izni) süreçlerinde hem de kamuya ait ihale süreçlerinde önemli etkilere sahiptir:
Özetle, yapı ruhsatı ve ihale süreçlerinde yeni düzenleme daha yüksek standartlar getirerek proje tasarımından onayına kadar her aşamada daha fazla dikkat ve uzmanlık gerektirecektir. Kriterlerin sıkılaşması başlangıçta bazı projelerde revizyon ihtiyacı doğurabilir ancak orta-uzun vadede inşaat sektörünün enerji verimliliği bakımından dönüşümünü hızlandıracaktır.
Yatırım kararlarına olan potansiyel etkiler: riskler, fırsatlar, uyum gereksinimleri
Yeni Tebliğ değişiklikleri, özellikle inşaat sektörü yatırımcılarını, gayrimenkul geliştirme şirketlerini ve finansal yatırımcıları yakından ilgilendirmektedir. Değişikliklerin yatırım kararlarına muhtemel etkileri, riskler, fırsatlar ve uyum gereksinimleri başlıkları altında değerlendirilebilir:
Sonuç olarak, Tebliğ’deki 2025 değişiklikleri kısa vadede bazı uyum zorlukları getirse de, orta ve uzun vadede yatırımcılar için sürdürülebilir getiri potansiyelini artıran bir dönüşümü temsil etmektedir. Proaktif davranan ve değişimi bir fırsata çevirebilen yatırımcılar, hem düzenleyici riskleri minimize edebilecek hem de büyüyen yeşil ekonomi içerisinde liderlik konumuna gelebilecektir.
Yeni düzenlemelerin sürdürülebilirlik ve enerji verimliliği hedefleriyle ilişkisi
Türkiye’nin ulusal ve uluslararası sürdürülebilirlik taahhütleri dikkate alındığında, 25 Nisan 2025 tarihli düzenlemelerin oldukça stratejik bir adım olduğu görülmektedir. Ülkemiz, 2053 yılı için net sıfır emisyon hedefini benimsemiştir ve bu doğrultuda enerjiyi verimli kullanmak, özellikle binalarda karbon ayak izini azaltmak büyük önem taşır. Binalarda enerji verimliliğinin artırılması, hem iklim değişikliği ile mücadele politikalarının, hem de enerjide dışa bağımlılığın azaltılması hedefinin merkezinde bulunmaktadır.
Yeni Tebliğ değişiklikleri, sürdürülebilir yapılaşma hedefleriyle doğrudan ilişkilidir. Binaların yaklaşık %40 daha verimli hale getirilmesinin hedeflenmesi, ülke genelinde ciddi bir enerji tasarrufu potansiyeli anlamına gelir. Bu da, enerji üretiminden kaynaklanan sera gazı emisyonlarında azalma ve fosil yakıt ithalat faturasında düşüş demektir. Özellikle şehirleşmenin ve inşaatın yüksek olduğu Türkiye’de, bina sektöründeki verimlilik artışı ulusal karbon azaltım hedeflerine en büyük katkıyı verebilecek alanlardan biridir.
Ayrıca, düzenleme ile “sıfır enerjili binalar” kavramının yaygınlaştırılması amaçlanmaktadır. Bu kavram, binanın mümkün olduğunca az enerji tüketmesi ve tükettiği enerjiyi de yenilenebilir kaynaklardan karşılaması prensibine dayanır. Yeni hesaplama yöntemi, güneş ve rüzgâr enerjisi gibi yenilenebilir teknolojilerin bina ölçeğinde kullanımını teşvik eder niteliktedirBöylece, gelecekte tüm yeni binaların “neredeyse sıfır enerjili” standartlara yaklaşması için zemin hazırlanmıştır. Avrupa Birliği’nde 2020 itibarıyla tüm yeni binalarda yakın sıfır enerji standartları uygulamaya konmuşken, Türkiye de 2025 güncellemesiyle bu küresel eğilime paralel adımlar atmaktadır.
Diğer yandan, güncellenen metodoloji sayesinde bina enerji performansı değerlendirmeleri daha bilimsel ve güvenilir hale gelmiştir. Bu, sürdürülebilirlik hedeflerine ulaşmada ölçme-değerlendirme kapasitesini güçlendirecektir. Ölçemediğiniz şeyi iyileştiremezsiniz prensibince, 730 meteoroloji istasyonlu hassas veri seti ve yeni referans kriterleri, atılan adımların etkisini izlemeyi kolaylaştıracaktır. Politika yapıcılar, bölgesel bazda hangi tür binalarda iyileştirme gerektiğini daha net saptayabilecek, teşvik ve yaptırım mekanizmalarını buna göre geliştirebilecektir.
Sürdürülebilirlik boyutunun yanı sıra, bu değişiklikler enerji verimliliğini ekonomik kalkınma hedefleriyle de uyumlu hale getiriyor. Enerji verimli binalar, uzun vadede ülke ekonomisine verimlilik kazancı, hane halkı ve işletmelere ise enerji maliyetlerinde tasarruf demektir. Bu dönüşüm aynı zamanda yerel temiz teknoloji sektörünün gelişimini (ör. yalıtım malzemeleri, verimli cihaz üretimi, yenilenebilir enerji ekipmanları) destekleyerek istihdam ve inovasyon yaratacaktır.
Sonuç: 2025 yılında “Binalarda Enerji Performansı Ulusal Hesaplama Yöntemi”nde yapılan bu kapsamlı değişiklikler, Türkiye’nin sürdürülebilirlik ve enerji verimliliği hedeflerine ulaşma yolculuğunda kritik bir dönüm noktasıdır. Yatırımcılar, proje geliştiricileri ve tüm paydaşlar için bu düzenlemeler hem bir uyum zorunluluğu hem de dönüşüm fırsatı sunmaktadır. Daha verimli, çevre dostu ve geleceğin düşük karbon ekonomisine hazır yapılar, ülkemizin 2053 net sıfır hedefiyle uyumlu bir şekilde inşa edildikçe, hem gezegen hem de ekonomi kazançlı çıkacaktır. Bu sebeple, yeni düzenlemeler sadece bir yasal gereklilik değil, aynı zamanda sürdürülebilir bir geleceğe yatırım olarak görülmelidir.
…………………………………………………………………
Bu metin bilgilendirme amaçlıdır; hukuki görüş teşkil etmez.
Son yıllarda, hem varlık sahiplerinin hem de yöneticilerin UNPRI ve BM Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri gibi küresel girişimleri giderek daha fazla benimsemesiyle, yatırımcıların ilgisinde ESG uyumlu yatırımlara doğru gözle görülür bir değişim yaşandı. Bu eğilime, sürdürülebilir yatırım seçeneklerine yönelik perakende talebinde gözle görülür bir artış eşlik ediyor. Bu değişimler, varlık sahiplerinin ve yöneticilerinin ESG hakkındaki duruşlarını ve yatırım karar alma süreçlerindeki rolünü net bir şekilde tanımlamaları için bir fırsat yaratıyor.
ESG faktörleri ile yatırım kararı alma arasındaki gelişen bağlantı, fonları ve varlık yönetimi sektörünü önemli ölçüde etkiliyor. Varlık sahipleri ve yöneticileri, önerilen herhangi bir işlemde veya yatırım kararında ESG hususlarını hesaba katmak konusunda kendilerini giderek daha fazla yükümlü buluyorlar. Bu, sürdürülebilirlik risklerinin uygun şekilde değerlendirilmesini ve yatırımların müvekkillerinin veya yararlanıcılarının ESG tercihleriyle uyumlu olmasını sağlar. Sonuç olarak, ESG konularının entegrasyonu yalnızca bir uyum çalışması olmaktan çıkıp varlık sahipleri ve yöneticileri için temel bir iş hususu haline geldi.
Bu gelişmeleri yakından takip ederek, işletmelerin ESG süreçlerinde ihtiyaçları olan entegrasyonu sağlama konusunda geniş deneyime sahibiz. Hizmetlerimiz, organizasyon düzeyinde stratejik ve operasyonel tavsiyeler sunmaktan, ESG ile ilgili stratejilerin başlatılmasına veya yatırım yapılmasına yardımcı olmaya kadar uzanır.
Kurumsal amaç, hesap verebilirlik ve operasyonel dayanıklılığa artan vurgu, kurumsal stratejiler kapsamında çevresel, sosyal ve yönetişim (ESG) hususlarının önemini artırmaya devam ediyor.
Geçmişte bu tür konular genellikle finansal değeri azaltıcı olarak görülebilirken, artık sürdürülebilir iş uygulamalarının yalnızca riskleri azaltmakla kalmayıp aynı zamanda şirketlerin değerini de artırdığına dair giderek artan bir farkındalık var. Her işletmenin farklı riskleri olsa da, iklim değişikliği etkisi, yolsuzluk gibi etik ihlaller, işçi hakları ihlalleri, modern kölelik ve insan hakları ihlalleri, cinsel taciz iddiaları, iş yeri kültürü ve vergi kaçakçılığı gibi konular yaygın riskler arasında yer alıyor.
İşletmelere, fırsatları yakalarken ESG risklerini etkili bir şekilde yönetmeye yönelik stratejileri anlamalarına ve uygulama süreçlerinde yol arkadaşı oluyoruz. Yönetişim, insan hakları, iklimle ilgili kaygılar ve topluluk katılımını kapsayan derin uzmanlığımızdan ve kapsamlı pazar bilgimizden yararlanarak, işletmelerin uzun vadeli dayanıklı temellerde, başarı bir ESG ortamını en sağlıklı yöntemlerle yönetecek stratejileri geliştiriyoruz.