Gönüllü karbon piyasası, 2023 yılında rekor düzeyde 163 milyon ton CO₂ eşdeğeri kredinin emekliye ayrılmasıyla hacmini korumayı başardı; ancak sektör, “kâğıt üzerinde azaltım” eleştirilerinin gölgesinden henüz tam anlamıyla çıkabilmiş değil. 2025 yılı itibari ile sorular “krediler işe yarıyor mu?” sorusundan “hangi kriterler gerçekten işe yarıyor?” sorusuna kaymış durumda.
Piyasanın güven tazelemesi, geçen yıl Integrity Council for the Voluntary Carbon Market’ın (ICVCM) açıkladığı Core Carbon Principles (CCP) etiketinin ilk metodoloji onayıyla somut bir zemin kazandı. Kurum, tropikal orman korumasından enerji verimliliği projelerine kadar geniş bir yelpazedeki metodolojileri “yüksek bütünlük” standardına layık gördüğünü duyurdu. Bu adım, 2023’te değer kaybına uğrayan orman koruma (REDD+) projeleri için de bir tür rehabilitasyon niteliği taşıyor.
Kalitenin yalnızca proje tarafında değil, kurumsal beyan tarafında da yükselen bir çıta hâline geldiği görülüyor. Voluntary Carbon Markets Integrity Initiative (VCMI), Ağustos 2024’te yayınladığı Claims Code güncellemesinde kredi kullanımını “Silver, Gold, Platinum” seviyelerine ayırdı; şirketlere, kredilerin ancak bilime dayalı azaltım hedefleriyle uyumluysa beyan edilebileceğini hatırlattı. İddialı çevresel vaatler, artık açık metodoloji ve üçüncü taraf doğrulaması gerektiriyor.
Regülasyon eğrisi yalnızca gönüllülük sınırlarında kalmıyor. Kasım 2024’te AB Konseyi’nin kabul ettiği Karbon Giderimleri Sertifikasyon Çerçevesi (CRCF), kalıcı giderim, “karbon çiftçiliği” ve ürün içi depolamayı AB genelinde izlenebilir bir şablona bağladı. Böylece Avrupa pazarına ihracat yapan Türk üreticileri için “AB uyumlu” etiket, gönüllü bir tercih olmaktan çıkarak fiili bir pazar şartına dönüşüyor.
Türkiye merceği
Türkiye ise kendi ulusal Emisyon Ticaret Sistemi’ni (ETS) getirecek İklim Kanunu Tasarısı üzerinde iki yıldır çalışıyor. Taslak, mart ayındaki komisyondan geçmesine rağmen nisan sonunda Genel Kurul gündeminden çekildi. Erteleme, yasalaşma takvimini geciktirse de tasarıda yer alan “yerli karbon kredisi denkleştirme” hükmü, gönüllü pazar projelerine kurumsal bir geçiş kapısı açacağı için hâlâ sektörün radarında duruyor.
Kalite kriterlerinin yanında şeffaflığı hızlandıran en dinamik alan ise sayısallaştırılmış izleme-raporlama-doğrulama (dMRV). Gold Standard’ın mart ayından bu yana yürüttüğü üç blokzincir pilotu, sahadan gelen ölçüm verilerini neredeyse gerçek zamanlı olarak kayıt altına alıyor; bu da denetim maliyetini düşürürken “veri manipülasyonu” şüphelerini minimize ediyor. Kurumlar, proje seçerken artık dijital izlenebilirliği bütçe kalemi değil, risk yönetimi aracı olarak değerlendiriyor.
Tartışmaların çoğu ton-karbon ekseninde dönse de yüksek kaliteli projelerin sahada bıraktığı insani izler, karar vericilerin güvenini pekiştiren asıl gösterge olmaya devam ediyor. Örneğin Honduras’taki Proyecto Mirador temiz ocak girişimi, aile başına yılda ortalama üç ton CO₂ azaltırken 365 binden fazla kişinin iç mekân hava kalitesini iyileştirdi; proje bugüne kadar iki milyon ton emisyonu önledi ve yerel ekonomi için yeni gelir kanalları açtı. Emisyon azalışı kadar sağlık, zaman ve yakıt tasarrufu boyutları da doğrulanmış raporların parçası hâline getirildiğinde, kredi satın alan kuruluşların “etik değer” algısı belirgin biçimde yükseliyor.
Davranışsal iktisat çalışmalarının da gösterdiği üzere, şirketler yalnızca ton başına fiyat avantajı için değil, çalışanlarına ve müşterilerine “daha temiz bir yarına somut katkı sağlıyoruz” diyebilmek için gönüllü kredi portföyü oluşturuyor. Bu nedenle kredinin iklim performansı kadar sosyal faydası da raporlanabilir olmalı; aksi hâlde bir “yeşil vergi” izlenimi oluşturma riski büyüyor.
Sonuçta ortaya çıkan tablo, karbon kredilerinin “işe yarayıp yaramadığından” çok, “hangi sistem dahilinde ve ne kadar şeffaflıkla” yürütüldüğüne odaklanıyor. CCP etiketi, VCMI beyan kodu, AB’nin CRCF’si ve Türkiye’nin yaklaşan ETS rejimi, yüksek kaliteli projeleri ortak paydada buluşturacak yeni zemini çiziyor. İşletmeler için bu, sadece çevresel bir sorumluluk değil; tedarik zincirinden itibaren yükselen regülasyon ve piyasa baskılarına karşı stratejik bir hazırlık anlamına geliyor.
…………………………………………………………………
Bu metin bilgilendirme amaçlıdır; hukuki görüş teşkil etmez.
Son yıllarda, hem varlık sahiplerinin hem de yöneticilerin UNPRI ve BM Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri gibi küresel girişimleri giderek daha fazla benimsemesiyle, yatırımcıların ilgisinde ESG uyumlu yatırımlara doğru gözle görülür bir değişim yaşandı. Bu eğilime, sürdürülebilir yatırım seçeneklerine yönelik perakende talebinde gözle görülür bir artış eşlik ediyor. Bu değişimler, varlık sahiplerinin ve yöneticilerinin ESG hakkındaki duruşlarını ve yatırım karar alma süreçlerindeki rolünü net bir şekilde tanımlamaları için bir fırsat yaratıyor.
ESG faktörleri ile yatırım kararı alma arasındaki gelişen bağlantı, fonları ve varlık yönetimi sektörünü önemli ölçüde etkiliyor. Varlık sahipleri ve yöneticileri, önerilen herhangi bir işlemde veya yatırım kararında ESG hususlarını hesaba katmak konusunda kendilerini giderek daha fazla yükümlü buluyorlar. Bu, sürdürülebilirlik risklerinin uygun şekilde değerlendirilmesini ve yatırımların müvekkillerinin veya yararlanıcılarının ESG tercihleriyle uyumlu olmasını sağlar. Sonuç olarak, ESG konularının entegrasyonu yalnızca bir uyum çalışması olmaktan çıkıp varlık sahipleri ve yöneticileri için temel bir iş hususu haline geldi.
Bu gelişmeleri yakından takip ederek, işletmelerin ESG süreçlerinde ihtiyaçları olan entegrasyonu sağlama konusunda geniş deneyime sahibiz. Hizmetlerimiz, organizasyon düzeyinde stratejik ve operasyonel tavsiyeler sunmaktan, ESG ile ilgili stratejilerin başlatılmasına veya yatırım yapılmasına yardımcı olmaya kadar uzanır.
Kurumsal amaç, hesap verebilirlik ve operasyonel dayanıklılığa artan vurgu, kurumsal stratejiler kapsamında çevresel, sosyal ve yönetişim (ESG) hususlarının önemini artırmaya devam ediyor.
Geçmişte bu tür konular genellikle finansal değeri azaltıcı olarak görülebilirken, artık sürdürülebilir iş uygulamalarının yalnızca riskleri azaltmakla kalmayıp aynı zamanda şirketlerin değerini de artırdığına dair giderek artan bir farkındalık var. Her işletmenin farklı riskleri olsa da, iklim değişikliği etkisi, yolsuzluk gibi etik ihlaller, işçi hakları ihlalleri, modern kölelik ve insan hakları ihlalleri, cinsel taciz iddiaları, iş yeri kültürü ve vergi kaçakçılığı gibi konular yaygın riskler arasında yer alıyor.
İşletmelere, fırsatları yakalarken ESG risklerini etkili bir şekilde yönetmeye yönelik stratejileri anlamalarına ve uygulama süreçlerinde yol arkadaşı oluyoruz. Yönetişim, insan hakları, iklimle ilgili kaygılar ve topluluk katılımını kapsayan derin uzmanlığımızdan ve kapsamlı pazar bilgimizden yararlanarak, işletmelerin uzun vadeli dayanıklı temellerde, başarı bir ESG ortamını en sağlıklı yöntemlerle yönetecek stratejileri geliştiriyoruz.