California, yıllardır orman yangınlarıyla mücadele eden bir bölge olarak, bu felaketlerin etkilerini her geçen yıl daha derinden hissediyor. 2024 yılı, bu yangınların iklim değişikliği ile bağlantısının daha fazla vurgulandığı ve küresel CO2 seviyelerindeki artışla doğrudan ilişkilendirilen kritik bir dönüm noktasıydı. California’daki orman yangınları, sadece bölgesel ekosistemler üzerinde yıkıcı etkilere yol açmakla kalmayıp, aynı zamanda dünya çapındaki karbondioksit (CO2) emisyonlarını da artırıyor.
Yangınların Çıkışı ve Etkileri
California, her yaz yaşadığı orman yangınları ile tanınırken, 2024’teki yangınlar diğer yıllara göre çok daha şiddetli ve geniş kapsamlı oldu. Özellikle, sıcaklıkların yükselmesi ve kuruhava koşullarının etkisiyle yangınlar hızla yayıldı. Eyaletin çeşitli bölgelerinde milyonlarca hektar orman kül oldu. Bu yıl, yangınlar en az 10 can kaybına ve 9 binden fazla binanın hasar görmesine yol açtı. Yangınların sebep olduğu ekonomik hasarın ise 50 milyar dolar civarında olduğu tahmin ediliyor. Yangınların, yerel halkı evlerinden uzaklaştırması, büyük ekosistemlere zarar vermesi ve hava kalitesini olumsuz etkilemesi de önemli sonuçlar arasında yer alıyor.
Orman Yangınları ve Küresel CO2 Seviyeleri
2024’teki orman yangınları, yalnızca California için değil, dünya genelindeki CO2 seviyeleri açısından da kritik bir dönemeç oldu. Hawaii’deki Mauna Loa gözlemlerine göre, atmosferdeki CO2 seviyesi 427 ppm’ye yükseldi ve bu artışın büyük bir kısmı ormanyangınlarından kaynaklandı. El Niño’nun etkisiyle, sıcaklıkların yükselmesi ve kuru hava koşullarının artması yangınların şiddetini artırdı. Bu da atmosferdeki karbondioksit miktarının büyük bir sıçrama yapmasına neden oldu. Met Ofisi’nden yapılan analizler, 2024’teki CO2 artışının normal seviyelerin çok üzerinde olduğunu belirtti. Bu, orman yangınlarının, fosil yakıt emisyonlarıyla birlikte, iklim değişikliği üzerinde ne kadar büyük bir etkisi olduğunu gözler önüne seriyor. Bilim insanları, bu artışın büyük ölçüde yangınların yoğunluğu ve büyüklüğü ile bağlantılı olduğunu, bu yangınların daha da şiddetli hale gelmesinin, iklim değişikliği ile doğrudan ilişkili olduğunu vurguladı.
California Yangınlarının İklim Değişikliği ile Bağlantısı
California’daki yangınların sıklığı ve büyüklüğü, iklim değişikliğinin bir sonucu olarak giderek artmaktadır. Küresel ısınma, sıcaklıkların daha da yükselmesine, kuraklıkların şiddetlenmesine ve bitki örtüsünün daha kolay tutuşmasına yol açmaktadır. 2024 yılı, küresel sıcaklık rekorları kırarak, Paris İklim Anlaşması’nda hedeflenen 1,5°C sınırının çok üzerine çıkıldığını gösterdi.
Dünya çapında, orman yangınları, emisyonları artırarak iklim değişikliğini daha da hızlandırıyor. California’daki yangınlar da bu durumu güçlendiren örneklerden birini oluşturuyor. El Niño’nun sıcak ve kuru hava koşulları, bitki örtüsünün tutuşmasını kolaylaştırarak atmosferdeki CO2 seviyelerini yükseltti. Ancak, orman yangınlarının sadece doğal iklim döngülerine bağlı olmadığı, aynı zamanda insan kaynaklı iklim değişikliğinin de etkisiyle daha sık hale geldiği gerçeği de gözler önüne serildi.
Yangın Yönetimi ve Bütçe Yatırımları
Yangınlarla mücadele etmek için yapılan yatırımlar, her geçen yıl artmasına rağmen, 2024 yılı itibarıyla hala yeterli seviyeye ulaşamamıştır. CalFire, 2014-2015 yıllarında yangın söndürme yatırımlarına 1,7 milyar dolarlık bir bütçe ayırmışken, 2023-2024 yılları için bu bütçe 3,7 milyar dolara yükselmiş durumda. Ancak, yangınların bu denli yıkıcı hale gelmesinin temel nedeni, yakıt yükü kontrolüne yönelik gerekli bütçenin yeterince ayrılmamış olmasıdır. Yangın yönetiminde başarılı olabilmek için yalnızca yangın söndürme yatırımlarının değil, aynı zamanda yakıt yükünün düzenli olarak kontrol edilmesinin büyük bir önemi olduğu vurgulanmaktadır.
İklim Eylemi ve Gelecek Perspektifi
Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri António Guterres, küresel iklim krizine dikkat çekerek, fosil yakıt endüstrisinin kârını artırırken, iklim felaketlerinden sorumlu olduğunu belirtti. Fosil yakıt endüstrisinin sübvanse edilmesi ve temiz enerjiye yönelik daha az yatırım yapılması, küresel sıcaklıkların daha da artmasına neden oluyor. Bu, orman yangınlarının şiddetini ve sıklığını artırırken, küresel CO2 seviyelerinde de rekor artışlara yol açıyor.
2024’teki orman yangınları ve iklim krizi, bilim insanlarına iklim eyleminin daha acil bir hale geldiğini hatırlatıyor. Şu anki emisyon seviyeleri, Paris İklim Anlaşması hedeflerine ulaşmayı zorlaştırıyor, ancak yine de bu hedeflere ulaşmak için çeşitli çözümler bulunmakta. Bu, büyük bir motivasyon kaynağı olmalı ve hükümetlerin, fosil yakıt endüstrisine sübvansiyon sağlamaktan vazgeçip, temiz enerjiyi daha uygun fiyatlarla sunmaya yönelmesi gerektiğini vurgulamaktadır.
California’daki yangınlar ve küresel CO2 seviyelerindeki artış, iklim değişikliğinin ne kadar ciddi bir tehdit olduğunu ve bu tehdidin sadece belirli bir bölgeyi değil, tüm dünyayı etkilediğini göstermektedir. Bu, uluslararası düzeyde ortak bir eylem gerektiren bir durumdur. Bu yazın başında öne çıkan 2024 verileri, insanlığın aşırı hava olaylarının daha da kötüleşen bir dünyaya doğru ilerlediğini ve artık hızlı ve etkili önlemler alınması gerektiğini gösteriyor.
Son yıllarda, hem varlık sahiplerinin hem de yöneticilerin UNPRI ve BM Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri gibi küresel girişimleri giderek daha fazla benimsemesiyle, yatırımcıların ilgisinde ESG uyumlu yatırımlara doğru gözle görülür bir değişim yaşandı. Bu eğilime, sürdürülebilir yatırım seçeneklerine yönelik perakende talebinde gözle görülür bir artış eşlik ediyor. Bu değişimler, varlık sahiplerinin ve yöneticilerinin ESG hakkındaki duruşlarını ve yatırım karar alma süreçlerindeki rolünü net bir şekilde tanımlamaları için bir fırsat yaratıyor.
ESG faktörleri ile yatırım kararı alma arasındaki gelişen bağlantı, fonları ve varlık yönetimi sektörünü önemli ölçüde etkiliyor. Varlık sahipleri ve yöneticileri, önerilen herhangi bir işlemde veya yatırım kararında ESG hususlarını hesaba katmak konusunda kendilerini giderek daha fazla yükümlü buluyorlar. Bu, sürdürülebilirlik risklerinin uygun şekilde değerlendirilmesini ve yatırımların müvekkillerinin veya yararlanıcılarının ESG tercihleriyle uyumlu olmasını sağlar. Sonuç olarak, ESG konularının entegrasyonu yalnızca bir uyum çalışması olmaktan çıkıp varlık sahipleri ve yöneticileri için temel bir iş hususu haline geldi.
Bu gelişmeleri yakından takip ederek, işletmelerin ESG süreçlerinde ihtiyaçları olan entegrasyonu sağlama konusunda geniş deneyime sahibiz. Hizmetlerimiz, organizasyon düzeyinde stratejik ve operasyonel tavsiyeler sunmaktan, ESG ile ilgili stratejilerin başlatılmasına veya yatırım yapılmasına yardımcı olmaya kadar uzanır.
Kurumsal amaç, hesap verebilirlik ve operasyonel dayanıklılığa artan vurgu, kurumsal stratejiler kapsamında çevresel, sosyal ve yönetişim (ESG) hususlarının önemini artırmaya devam ediyor.
Geçmişte bu tür konular genellikle finansal değeri azaltıcı olarak görülebilirken, artık sürdürülebilir iş uygulamalarının yalnızca riskleri azaltmakla kalmayıp aynı zamanda şirketlerin değerini de artırdığına dair giderek artan bir farkındalık var. Her işletmenin farklı riskleri olsa da, iklim değişikliği etkisi, yolsuzluk gibi etik ihlaller, işçi hakları ihlalleri, modern kölelik ve insan hakları ihlalleri, cinsel taciz iddiaları, iş yeri kültürü ve vergi kaçakçılığı gibi konular yaygın riskler arasında yer alıyor.
İşletmelere, fırsatları yakalarken ESG risklerini etkili bir şekilde yönetmeye yönelik stratejileri anlamalarına ve uygulama süreçlerinde yol arkadaşı oluyoruz. Yönetişim, insan hakları, iklimle ilgili kaygılar ve topluluk katılımını kapsayan derin uzmanlığımızdan ve kapsamlı pazar bilgimizden yararlanarak, işletmelerin uzun vadeli dayanıklı temellerde, başarı bir ESG ortamını en sağlıklı yöntemlerle yönetecek stratejileri geliştiriyoruz.