

2025 yılı itibarıyla, Birleşmiş Milletler destekli Net-Zero Banking Alliance (NZBA)—Bankaların 2050 yılına kadar net sıfır karbon emisyonu hedefine ulaşmak için işbirliği yaptığı iklim girişimi—önemli bir kırılma yaşıyor. Sustainability-News sitesine göre, şimdilerde ittifak içinde bulunan banka sayısında belirgin bir gerileme yaşanıyor.
Üyelerde Görülen Hızlı Dönüş
2021 yılında kurulan ve dünya çapında 44 ülkeden bankaları kapsayan NZBA, 2025 yılı itibarıyla üyelerinde kayda değer bir düşüş yaşıyor. Önceleri daha fazla üye barındıran bu girişim, şimdi yaklaşık 127 üyeye kadar gerilemiş durumda — bu da sadece bu yıl içinde yaşanan büyük bir ayrılışı işaret ediyor.
HSBC’nin Ayrılığı ve İngiltere’de Net-Zero Taahhütlerinin Hukuki Çerçevesi
Sustainability-News tarafından bildirildiğine göre, HSBC, net-zero hedeflerine bağlı kalacağını vurgulasa da Net-Zero Banking Alliance’dan ayrılan ilk büyük Birleşik Krallık bankası oldu. Banka, ittifakın kurulum dönemindeki yön gösterici rolüne teşekkür ederek, daha ileri süreçlerde kendi iç stratejileriyle ilerleyeceğini ifade etti.
İngiltere bankalarının NZBA’dan çekilişi, yalnızca finansal stratejiler açısından değil, aynı zamanda regülasyon ve hukuki yükümlülükler bağlamında da dikkatle değerlendirilmesi gereken bir gelişme. Zira Birleşik Krallık, hem kendi Sürdürülebilirlik Açıklamaları Rejimi (SDR) hem de İklimle İlgili Finansal Açıklamalar Görev Gücü (TCFD)çerçevesinde bankalara kapsamlı raporlama ve risk yönetimi yükümlülükleri getiriyor. Bu nedenle HSBC’nin NZBA’dan ayrılması, bankanın net-zero taahhütlerinden vazgeçtiği anlamına gelmese de, gönüllü girişimlere kıyasla bağlayıcı ulusal ve uluslararası düzenlemelerin etkisinin giderek artacağına işaret ediyor. Dolayısıyla İngiltere bankalarının bundan sonraki süreçte, ittifak benzeri gönüllü oluşumlara katılmaktan ziyade, regülatörlerin denetiminde ve hukuki yaptırımların belirlediği sınırlar içinde iklim hedeflerine ulaşmayı tercih edecekleri öngörülebilir.
ABD Bankalarının Ayrılmaları ve Etkisi
ABD’nin önde gelen bankalarından altısı—Citigroup, Bank of America, Wells Fargo, Goldman Sachs, Morgan Stanley ve JP Morgan—ayrılışlarını sürdüren üyeler arasında. Bu durum, ittifakın şimdiki üyelik sayısını önemli ölçüde azalttı.
Sustainability-News’e göre, bankaların Net-Zero Banking Alliance’dan ayrılmaları, ittifakın başlangıçtaki güçlü görünümünden uzaklaştığını gösteriyor. HSBC gibi bazı üyeler, ittifakın kuruluş aşamasında sağladığı katkılara değinerek neden ayrıldıklarını açıklasa da, ABD bankalarının toplu şekilde çekilmesi, girişimin etkinliğine yönelik ciddi soru işaretleri yaratıyor.
Bu gelişme, finans sektöründeki iklim aksiyonlarına dair taahhütlerin—özellikle gönüllülük esasına dayananların—dayanıklılığına dair büyük bir test niteliği taşıyor.
Son yıllarda, hem varlık sahiplerinin hem de yöneticilerin UNPRI ve BM Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri gibi küresel girişimleri giderek daha fazla benimsemesiyle, yatırımcıların ilgisinde ESG uyumlu yatırımlara doğru gözle görülür bir değişim yaşandı. Bu eğilime, sürdürülebilir yatırım seçeneklerine yönelik perakende talebinde gözle görülür bir artış eşlik ediyor. Bu değişimler, varlık sahiplerinin ve yöneticilerinin ESG hakkındaki duruşlarını ve yatırım karar alma süreçlerindeki rolünü net bir şekilde tanımlamaları için bir fırsat yaratıyor.
ESG faktörleri ile yatırım kararı alma arasındaki gelişen bağlantı, fonları ve varlık yönetimi sektörünü önemli ölçüde etkiliyor. Varlık sahipleri ve yöneticileri, önerilen herhangi bir işlemde veya yatırım kararında ESG hususlarını hesaba katmak konusunda kendilerini giderek daha fazla yükümlü buluyorlar. Bu, sürdürülebilirlik risklerinin uygun şekilde değerlendirilmesini ve yatırımların müvekkillerinin veya yararlanıcılarının ESG tercihleriyle uyumlu olmasını sağlar. Sonuç olarak, ESG konularının entegrasyonu yalnızca bir uyum çalışması olmaktan çıkıp varlık sahipleri ve yöneticileri için temel bir iş hususu haline geldi.
Bu gelişmeleri yakından takip ederek, işletmelerin ESG süreçlerinde ihtiyaçları olan entegrasyonu sağlama konusunda geniş deneyime sahibiz. Hizmetlerimiz, organizasyon düzeyinde stratejik ve operasyonel tavsiyeler sunmaktan, ESG ile ilgili stratejilerin başlatılmasına veya yatırım yapılmasına yardımcı olmaya kadar uzanır.
Kurumsal amaç, hesap verebilirlik ve operasyonel dayanıklılığa artan vurgu, kurumsal stratejiler kapsamında çevresel, sosyal ve yönetişim (ESG) hususlarının önemini artırmaya devam ediyor.
Geçmişte bu tür konular genellikle finansal değeri azaltıcı olarak görülebilirken, artık sürdürülebilir iş uygulamalarının yalnızca riskleri azaltmakla kalmayıp aynı zamanda şirketlerin değerini de artırdığına dair giderek artan bir farkındalık var. Her işletmenin farklı riskleri olsa da, iklim değişikliği etkisi, yolsuzluk gibi etik ihlaller, işçi hakları ihlalleri, modern kölelik ve insan hakları ihlalleri, cinsel taciz iddiaları, iş yeri kültürü ve vergi kaçakçılığı gibi konular yaygın riskler arasında yer alıyor.
İşletmelere, fırsatları yakalarken ESG risklerini etkili bir şekilde yönetmeye yönelik stratejileri anlamalarına ve uygulama süreçlerinde yol arkadaşı oluyoruz. Yönetişim, insan hakları, iklimle ilgili kaygılar ve topluluk katılımını kapsayan derin uzmanlığımızdan ve kapsamlı pazar bilgimizden yararlanarak, işletmelerin uzun vadeli dayanıklı temellerde, başarı bir ESG ortamını en sağlıklı yöntemlerle yönetecek stratejileri geliştiriyoruz.