İnşaat sektörü, çağlar boyunca insanlığın gelişimine ve medeniyetin ilerlemesine büyük katkılar sağlamıştır. Ancak bu gelişim, beraberinde çevresel etkileri de getirmiştir. Özellikle inşaat ve yıkım faaliyetleri sırasında ortaya çıkan atıklar, dünya genelinde önemli bir sorun teşkil etmektedir. Bu atıklar, kontrol altına alınmadığı takdirde doğal kaynakların tükenmesine, çevre kirliliğine ve iklim değişikliğine katkıda bulunabilir.
Dünya Genelinde Uygulanan Sürdürülebilir Inşaat Atığı Yönetimi Yöntemleri
İnşaat sektöründe, sürdürülebilirlik hedeflerine ulaşmak için atık yönetimi konusunda dünya genelinde önemli adımlar atılıyor. Bu adımlar, hem çevresel etkileri azaltmayı hem de ekonomik faydalar sağlamayı amaçlıyor.
Kaynakta ayrıştırma, sürdürülebilir inşaat atığı yönetiminin temel taşlarından biridir. İnşaat atıklarının şantiyede türlerine göre (ahşap, metal, beton vb.) ayrıştırılması, geri dönüşüm ve yeniden kullanım oranlarını önemli ölçüde artırır. Örneğin, Hollanda’da inşaat atıklarının %90’ından fazlası geri dönüştürülmekte ve yeniden kullanılmaktadır. Bu başarıda, şantiyelerde uygulanan sıkı ayrıştırma kurallarının büyük etkisi vardır.
Geri dönüşüm tesisleri, inşaat atıklarının değerli kaynaklara dönüştürülmesinde kritik bir rol oynar. Yeterli sayıda ve kapasitede geri dönüşüm tesisi, atıkların çevreye zarar vermeden işlenmesini ve ekonomiye kazandırılmasını sağlar. Almanya, inşaat atıklarının geri dönüşümü konusunda dünya lideri olarak öne çıkmaktadır. Ülke genelinde yaygın bir geri dönüşüm ağı bulunan Almanya’da, inşaat atıkları, yeni yapı malzemeleri üretiminde, yol yapımında ve enerji üretiminde kullanılmaktadır.
Yasal düzenlemeler, inşaat atıklarının yönetimi konusunda firmaları sorumlu tutarak sürdürülebilir uygulamaları teşvik eder. Avrupa Birliği, atık yönetimi konusunda sıkı yasal düzenlemeler getirmiş ve üye ülkelerin inşaat atıklarının geri dönüşüm oranlarını artırmasını zorunlu kılmıştır. Bu sayede, Avrupa genelinde inşaat atıklarının geri kazanım oranları önemli ölçüde yükselmiştir. Bu çerçevede Danimarka hükümeti, inşaat sektöründe sürdürülebilirliği artırmak ve atık miktarını azaltmak amacıyla yeni bir yasa çıkararak önemli bir adım attı. 1 Temmuz 2024’te yürürlüğe girecek olan bu yasa, 250 metrekareyi aşan binaların yıkımı sırasında geri dönüşüm planlarının hazırlanmasını zorunlu kılıyor.
Danimarka İnşaat Federasyonu’na göre, inşaat sektörü ülkedeki toplam atığın %40’ını oluşturuyor ve bu da yıllık yaklaşık 5 milyon ton atığa denk geliyor. Ayrıca, binaların inşası ve kullanımı Danimarka’nın CO2 emisyonlarının yaklaşık %30’unu oluşturuyor. Bu nedenle, malzemelerin yeniden kullanımı ve mevcut binaların enerji verimliliğinin artırılması, 2050 yılına kadar iklim nötrlüğüne ulaşmak için büyük önem taşıyor. Yeni yasa ile birlikte, yüksek kaliteli betonun %14’ünün yeniden kullanılabileceği, %12’sinin ise yeni malzemelere geri dönüştürülebileceği öngörülüyor. İşlenmemiş odunun %60’ı tekrar kullanılabilirken, %9’u geri dönüştürülebilir. Kiremit, klinker ve tuğlaların ise yaklaşık %27’si geri dönüştürülebiliyor.
Farkındalık artırma çalışmaları, inşaat sektöründeki tüm paydaşların atık yönetimi konusundaki bilgi ve bilinç düzeyini yükselterek sürdürülebilir uygulamaların benimsenmesini sağlar. Eğitimler, seminerler ve bilgilendirme kampanyalarıyla inşaat sektöründe çalışanların atık yönetimi konusundaki farkındalığı artırılabilir. Japonya, inşaat atıklarının yönetimi konusunda farkındalık artırma çalışmalarına büyük önem vermektedir. Okullarda, üniversitelerde ve meslek kuruluşlarında düzenlenen eğitimlerle toplumun her kesimine inşaat atıklarının geri dönüşümünün önemi anlatılmaktadır.
Dünya genelinde uygulanan bu sürdürülebilir inşaat atığı yönetimi yöntemleri, Türkiye için de ilham verici örnekler sunmaktadır. Türkiye’nin de kaynakta ayrıştırma, geri dönüşüm tesisleri, yasal düzenlemeler ve farkındalık artırma gibi alanlarda atması gereken adımlar bulunmaktadır. Bu adımların atılmasıyla, Türkiye’nin inşaat sektörü de daha sürdürülebilir bir geleceğe katkı sağlayabilir.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, 2023 yılında Türkiye’de yaklaşık 60 milyon ton inşaat ve yıkım atığı ortaya çıktı. Bu rakam, ülkemizin yıllık toplam atık üretiminin %30’unu oluşturuyor. Kentsel dönüşüm projelerinin yoğunlaştığı büyükşehirlerde bu oran daha da yüksek seyrediyor. Örneğin, İstanbul’da kentsel dönüşüm projelerinden kaynaklanan atık miktarı yıllık 15 milyon tonu aşıyor. Ancak bu olumsuz tabloya rağmen, Türkiye’de inşaat atıklarının yönetimi konusunda farkındalık giderek artmaktadır. Sürdürülebilirlik bilincinin yaygınlaşmasıyla birlikte, inşaat sektöründe faaliyet gösteren birçok firma, atık yönetimi konusundaki sorumluluklarını yerine getirmeye başlamıştır.
İnşaat atıklarıyla mücadele, topyekün bir çaba gerektirir. Kamu, özel sektör ve sivil toplum kuruluşlarının işbirliğiyle inşaat atıkları, sürdürülebilir bir gelecek için fırsata dönüştürülebilir.
Bu doküman yalnızca bilgilendirme ve eğitim amaçlarıyla sunulmuştur ve hukuki tavsiye olarak düşünülmemelidir.
Son yıllarda, hem varlık sahiplerinin hem de yöneticilerin UNPRI ve BM Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri gibi küresel girişimleri giderek daha fazla benimsemesiyle, yatırımcıların ilgisinde ESG uyumlu yatırımlara doğru gözle görülür bir değişim yaşandı. Bu eğilime, sürdürülebilir yatırım seçeneklerine yönelik perakende talebinde gözle görülür bir artış eşlik ediyor. Bu değişimler, varlık sahiplerinin ve yöneticilerinin ESG hakkındaki duruşlarını ve yatırım karar alma süreçlerindeki rolünü net bir şekilde tanımlamaları için bir fırsat yaratıyor.
ESG faktörleri ile yatırım kararı alma arasındaki gelişen bağlantı, fonları ve varlık yönetimi sektörünü önemli ölçüde etkiliyor. Varlık sahipleri ve yöneticileri, önerilen herhangi bir işlemde veya yatırım kararında ESG hususlarını hesaba katmak konusunda kendilerini giderek daha fazla yükümlü buluyorlar. Bu, sürdürülebilirlik risklerinin uygun şekilde değerlendirilmesini ve yatırımların müvekkillerinin veya yararlanıcılarının ESG tercihleriyle uyumlu olmasını sağlar. Sonuç olarak, ESG konularının entegrasyonu yalnızca bir uyum çalışması olmaktan çıkıp varlık sahipleri ve yöneticileri için temel bir iş hususu haline geldi.
Bu gelişmeleri yakından takip ederek, işletmelerin ESG süreçlerinde ihtiyaçları olan entegrasyonu sağlama konusunda geniş deneyime sahibiz. Hizmetlerimiz, organizasyon düzeyinde stratejik ve operasyonel tavsiyeler sunmaktan, ESG ile ilgili stratejilerin başlatılmasına veya yatırım yapılmasına yardımcı olmaya kadar uzanır.
Kurumsal amaç, hesap verebilirlik ve operasyonel dayanıklılığa artan vurgu, kurumsal stratejiler kapsamında çevresel, sosyal ve yönetişim (ESG) hususlarının önemini artırmaya devam ediyor.
Geçmişte bu tür konular genellikle finansal değeri azaltıcı olarak görülebilirken, artık sürdürülebilir iş uygulamalarının yalnızca riskleri azaltmakla kalmayıp aynı zamanda şirketlerin değerini de artırdığına dair giderek artan bir farkındalık var. Her işletmenin farklı riskleri olsa da, iklim değişikliği etkisi, yolsuzluk gibi etik ihlaller, işçi hakları ihlalleri, modern kölelik ve insan hakları ihlalleri, cinsel taciz iddiaları, iş yeri kültürü ve vergi kaçakçılığı gibi konular yaygın riskler arasında yer alıyor.
İşletmelere, fırsatları yakalarken ESG risklerini etkili bir şekilde yönetmeye yönelik stratejileri anlamalarına ve uygulama süreçlerinde yol arkadaşı oluyoruz. Yönetişim, insan hakları, iklimle ilgili kaygılar ve topluluk katılımını kapsayan derin uzmanlığımızdan ve kapsamlı pazar bilgimizden yararlanarak, işletmelerin uzun vadeli dayanıklı temellerde, başarı bir ESG ortamını en sağlıklı yöntemlerle yönetecek stratejileri geliştiriyoruz.