Teknolojinin hızla geliştiği günümüzde, çalışma ilişkileri ve iş hukuku da büyük bir değişim süreciyle karşı karşıya. Bilişim teknolojilerinin ve dijitalleşmenin hızla yayılmasıyla birlikte, “GIG Ekonomisi” adını verdiğimiz yeni bir ekonomik model ve bu modele bağlı olarak da “crowdworking” adını verdiğimiz yeni bir çalışma şekli ortaya çıkıyor. GIG ekonomisi ve crowdworking, Uber gibi tanıdık uygulamalarla örneklendirilebilir. Ancak mevcut iş hukuku kavramları bu yeni çalışma modellerini tam olarak açıklamakta yetersiz kalıyor, bu da geleneksel iş hukuku kavramlarının yeniden ele alınmasına ve yeni kavramların araştırılmasına neden oluyor.
GIG ekonomisinde esneklik ön planda olduğundan, zaman ve mekân kavramları geleneksel anlamlarını yitiriyor. Sanal iş yerleri veya platformlar üzerinden çalışma, bağımsız ve bağımlı çalışan kavramları arasındaki sınırları bulanıklaştırıyor. Bu modele göre işverenler, bir nevi hizmet sağlayıcı konumunda bulunurken, işçiler bağımsız bir şekilde çalışıyor gibi görünüyor. Ancak, iş sözleşmesinin temel unsuru olan bağımlılık kavramı zayıflamış gibi görünse de, iş yapma eylemi hala geçerliliğini koruyor. Geleneksel iş hukuku açısından, iş sözleşmesinin varlığı için işçinin veya “sağlayıcının” platformla belirli bir emir, talimat ve denetim ilişkisi içinde olması bekleniyor.
Başka bir deyişle, platformla işçi veya sağlayıcı arasında sürekli bir ilişki varsa, işin yapıldığı süre ve verimliliğin platform veya işveren tarafından izlenebilir olduğu durumlarda, bu ilişki iş ilişkisi olarak değerlendirilebilir. Ancak, bu tanım geleneksel iş hukuku bakış açısıyla yapılmış olsa da, bu yeni sistemde işçi sıfatına sahip olmayan ancak ekonomik olarak bağımlı olan kesimin, iş hukukunun sağladığı güvencelerden yoksun olduğu bir durum ortaya çıkıyor.
GIG EKONOMİSİ MODELİNİN ve CROWDWORK ÇALIŞMA SİSTEMİNİN ARTILARI ve EKSİLERİ
Bu modelin en belirgin özellikleri arasında esnek çalışma saatleri sunması, “Sanal Ofis” mantığıyla işyeri kavramını ortadan kaldırması, işlerin platformlar aracılığıyla kolayca tamamlanmasını sağlaması ve farklı sektörlerden insanlara hizmet verme ve gelirlerini çeşitli kaynaklardan sağlama imkanı sunması yer alıyor. Bu nedenle, bu modelin yeni dünya düzeninde faydalı bir ekonomi modeli olduğu düşünülüyor.
Son yıllarda, özellikle COVID-19 pandemisiyle birlikte, geleneksel iş gücü çekiciliğini kaybeden birçok kişi için ana gelir kaynağı haline gelmiştir. GIG ekonomisi modeli, fiziksel bir işyerinin kısıtlamalarının olmadığından dolayı durgun dönemlerde bile çalışanların ve işletmelerin ayakta kalmasına yardımcı olabilir. Şirketler maliyetlerden tasarruf ederken, çalışanlar birden fazla iş yapabilirler. Crowdworking çalışma şekli ile bir işi tek bir çalışan yerine birçok çalışanın hızlı bir şekilde tamamlaması, işverenlere ve ek gelir elde etmek isteyen kişilere fayda sağlar.
Bununla birlikte, bu ekonomik modelin getirdiği faydaların yanında bazı sakıncaları da bulunmaktadır. Örneğin, platformlar üzerinden gerçekleştirilen çalışmalarda güvencesiz çalışma alanları ortaya çıkabilir. Platform çalışanlarına ödenen ücretlerin düşük olması, ücret ödenmeyen saatlerin olması ve sosyal sigorta güvencesinin bulunmaması gibi sorunlar mevcuttur.
GÜNÜMÜZDE GIG EKONOMİ MODELİ ve CROWDWORK ÇALIŞMA SİSTEMİ
ABD’deki İş Gücü İstatistikleri Bürosu’nun yaptığı bir araştırmaya göre, 2017’de 55 milyon kişi GIG ekonomisine katkıda bulunmuş ve tüm çalışanların %36’sı bu modele dahil olmuştur. Bu araştırma sonuçlarına göre, şirketlerin giderek daha fazla GIG ekonomisi çalışanlarını tercih etmesi beklenmektedir.
Aynı şekilde, BCG Henderson’ın yaptığı bir araştırmaya göre, dünya genelindeki yöneticilerin yaklaşık %40’ı önümüzdeki beş yıl içinde serbest çalışan/crowdworker sayısının artacağını öngörmektedir.
Türkiye’de de GIG Ekonomisi, son yıllarda hızla büyümektedir. Pandemi sonrası finansal krizden kurtulmak için popülerlik kazanmıştır. Uluslararası pazarda Airbnb ve Uber gibi örneklerin yanı sıra, yerli platformlar olan Yemek Sepeti, Getir ve Trendyol gibi şirketler de bu alanda faaliyet göstermektedir.
GIG ÇALIŞANLARININ HAK ARAYIŞLARINA SOMUT BİR ÖRNEK: UBER
Uber’in faaliyet gösterdiği birçok ülkede, Uber sürücülerinin işçi statüsüne sahip olup olmadığına ilişkin, özellikle ABD’de, bağımsız yüklenici olarak nitelendirilen sürücülerin işçi olarak kabul edilme talebiyle ilgili birçok dava açılmıştır. Bu davalardan bazıları Kaliforniya ve Massachusetts eyaletlerinde Douglas O’Connor ve Hakan Yucesoy tarafından açılmıştır.
Uber, bu davalar sonucunda yüksek miktarda ödeme yapmayı ve sürücüler için sendikalar kurmayı kabul etmiş ve davaları kazanmıştır. Ancak, sürücülerin işçi statüsünde kabul edilmesine dair değişiklik yapılamamıştır. Bu kararlar diğer davalar için de örnek teşkil etmiştir.
Uber sürücülerinin hak arayışlarına katkıda bulunan bir diğer önemli değişiklik, Kaliforniya’da yapılan bir testte taksi şoförlerinin işçi statüsüne sahip oldukları yönündeki değişiklikle gerçekleşmiştir. Bu değişiklikle, Uber sürücüleri ve diğer gig çalışanları iş ve sosyal güvenlik haklarına sahip olmuştur.
Ancak, sürücülerin bağımsız yüklenici olarak nitelendirildiği bazı kararlar da alınmıştır, örneğin Brüksel’deki bir dava sonucunda Uber sürücüleri bağımsız yüklenici olarak kabul edilmiştir. Ancak, bu kararların bazılarına itirazlar olmuş ve sürücülerin işçi statüsüne sahip olduğu yönünde kararlar da alınmıştır.
Sonuç olarak, GIG ekonomisi çağdaş çözümler sunarken, geleneksel iş hukuku kavramlarıyla anlaşılamayan bir alan olarak karşımıza çıkıyor. Bu nedenle, bu ekonomik modelin yaygınlaşmasıyla birlikte, kapsayıcı düzenlemelerin yapılması büyük önem taşıyor.
Son yıllarda, hem varlık sahiplerinin hem de yöneticilerin UNPRI ve BM Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri gibi küresel girişimleri giderek daha fazla benimsemesiyle, yatırımcıların ilgisinde ESG uyumlu yatırımlara doğru gözle görülür bir değişim yaşandı. Bu eğilime, sürdürülebilir yatırım seçeneklerine yönelik perakende talebinde gözle görülür bir artış eşlik ediyor. Bu değişimler, varlık sahiplerinin ve yöneticilerinin ESG hakkındaki duruşlarını ve yatırım karar alma süreçlerindeki rolünü net bir şekilde tanımlamaları için bir fırsat yaratıyor.
ESG faktörleri ile yatırım kararı alma arasındaki gelişen bağlantı, fonları ve varlık yönetimi sektörünü önemli ölçüde etkiliyor. Varlık sahipleri ve yöneticileri, önerilen herhangi bir işlemde veya yatırım kararında ESG hususlarını hesaba katmak konusunda kendilerini giderek daha fazla yükümlü buluyorlar. Bu, sürdürülebilirlik risklerinin uygun şekilde değerlendirilmesini ve yatırımların müvekkillerinin veya yararlanıcılarının ESG tercihleriyle uyumlu olmasını sağlar. Sonuç olarak, ESG konularının entegrasyonu yalnızca bir uyum çalışması olmaktan çıkıp varlık sahipleri ve yöneticileri için temel bir iş hususu haline geldi.
Bu gelişmeleri yakından takip ederek, işletmelerin ESG süreçlerinde ihtiyaçları olan entegrasyonu sağlama konusunda geniş deneyime sahibiz. Hizmetlerimiz, organizasyon düzeyinde stratejik ve operasyonel tavsiyeler sunmaktan, ESG ile ilgili stratejilerin başlatılmasına veya yatırım yapılmasına yardımcı olmaya kadar uzanır.
Kurumsal amaç, hesap verebilirlik ve operasyonel dayanıklılığa artan vurgu, kurumsal stratejiler kapsamında çevresel, sosyal ve yönetişim (ESG) hususlarının önemini artırmaya devam ediyor.
Geçmişte bu tür konular genellikle finansal değeri azaltıcı olarak görülebilirken, artık sürdürülebilir iş uygulamalarının yalnızca riskleri azaltmakla kalmayıp aynı zamanda şirketlerin değerini de artırdığına dair giderek artan bir farkındalık var. Her işletmenin farklı riskleri olsa da, iklim değişikliği etkisi, yolsuzluk gibi etik ihlaller, işçi hakları ihlalleri, modern kölelik ve insan hakları ihlalleri, cinsel taciz iddiaları, iş yeri kültürü ve vergi kaçakçılığı gibi konular yaygın riskler arasında yer alıyor.
İşletmelere, fırsatları yakalarken ESG risklerini etkili bir şekilde yönetmeye yönelik stratejileri anlamalarına ve uygulama süreçlerinde yol arkadaşı oluyoruz. Yönetişim, insan hakları, iklimle ilgili kaygılar ve topluluk katılımını kapsayan derin uzmanlığımızdan ve kapsamlı pazar bilgimizden yararlanarak, işletmelerin uzun vadeli dayanıklı temellerde, başarı bir ESG ortamını en sağlıklı yöntemlerle yönetecek stratejileri geliştiriyoruz.