Dünya genelinde, iklim değişikliğiyle mücadelenin üç önemli ayağından biri olan uyum, giderek artan bir hukuki öneme sahip olmaya başladı. Paris Anlaşması ile uluslararası alanda tanınan uyum, iklim değişikliğinin kaçınılmaz sonuçlarına karşı toplumları dirençli hale getirme çabasını ifade ediyor.
Dünya sıfır net sera gazı emisyonuna ulaşsa bile, daha önce yayılan gazların yarattığı ısınmanın ekolojik, sosyal ve ekonomik sistemlerde önemli değişikliklere yol açacağını kabul edilmiştir. Uyum, bu bağlamda, iklim değişikliğinin etkilerine adaptasyon sağlayacak stratejileri, politikaları ve eylemleri ifade eder. Paris Anlaşması, uyumu küresel iklim mücadelesinin ayrılmaz bir parçası olarak tanır ve tüm imzacı ülkeleri uyum eylemlerini desteklemeye teşvik eder.
Davalardaki Artış ve Sebepleri
Son yıllarda, iklim değişikliğine uyumla ilgili hukuki mücadelede önemli bir artış gözlemleniyor. Bu artışın birkaç temel nedeni var:
Bilimsel İlerlemeler: İklim modellerinin ve etkilerinin atfedilmesi konusundaki bilimsel ilerlemeler, davacılara iklim değişikliğinin somut etkilerini daha iyi bağlayabilecek kanıtlar sunuyor.
Politik Eylemsizlik: Ulusal ve uluslararası düzeyde yetersiz politik eylem görülen noktalarda, bireyler ve STK’lar hukuki yollara başvurmaya yöneliyor.
Halkın Artan Bilinci: İklim değişikliğinin etkileri daha görünür ve somut hale geldikçe, toplumlar ve bireyler harekete geçme ve adalet arayışı içinde daha fazla motive oluyorlar.
Davaların Odak Noktaları ve Etkileri
İklim uyum davaları, genellikle iki ana kategori altında toplanıyor: uyum önlemleri talep eden davalar ve mevcut veya planlanan uyum eylemlerine itiraz eden davalar. İlk kategori, özellikle yerel ve belediye hükümetlerine karşı açılan davaları içerirken, ikinci kategori genellikle daha karmaşık ve çok katmanlıdır.
Bu davaların potansiyel etkileri oldukça geniş kapsamlıdır:
Politika Değişiklikleri: Başarılı dava sonuçları, hükümetleri ve şirketleri, iklim değişikliğiyle uyum sağlama konusunda daha proaktif politikalar benimsemeye zorlayabilir.
Finansal Yükümlülükler: Şirketler ve hükümetler, uyum önlemlerine yatırım yapma konusunda finansal olarak daha fazla sorumluluk alabilirler.
Toplumsal Farkındalık: Davalar, iklim değişikliği ve uyum konusunda genel farkındalığı artırır ve kamuoyu baskısını güçlendirir.
Geleceğe Bakış
İklim uyum davalarındaki trendler, iklim değişikliğiyle mücadelenin sadece politik ve bilimsel bir mesele olmadığını, aynı zamanda bir hukuk meselesi olduğunu gösteriyor. Gelecek yıllarda, bu tür davaların sayısının ve etkisinin artması bekleniyor. Davacılar, uyum konusunda somut ilerleme sağlanamaması durumunda, daha fazla dava açmaya yönelebilirler.
Son yıllarda, hem varlık sahiplerinin hem de yöneticilerin UNPRI ve BM Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri gibi küresel girişimleri giderek daha fazla benimsemesiyle, yatırımcıların ilgisinde ESG uyumlu yatırımlara doğru gözle görülür bir değişim yaşandı. Bu eğilime, sürdürülebilir yatırım seçeneklerine yönelik perakende talebinde gözle görülür bir artış eşlik ediyor. Bu değişimler, varlık sahiplerinin ve yöneticilerinin ESG hakkındaki duruşlarını ve yatırım karar alma süreçlerindeki rolünü net bir şekilde tanımlamaları için bir fırsat yaratıyor.
ESG faktörleri ile yatırım kararı alma arasındaki gelişen bağlantı, fonları ve varlık yönetimi sektörünü önemli ölçüde etkiliyor. Varlık sahipleri ve yöneticileri, önerilen herhangi bir işlemde veya yatırım kararında ESG hususlarını hesaba katmak konusunda kendilerini giderek daha fazla yükümlü buluyorlar. Bu, sürdürülebilirlik risklerinin uygun şekilde değerlendirilmesini ve yatırımların müvekkillerinin veya yararlanıcılarının ESG tercihleriyle uyumlu olmasını sağlar. Sonuç olarak, ESG konularının entegrasyonu yalnızca bir uyum çalışması olmaktan çıkıp varlık sahipleri ve yöneticileri için temel bir iş hususu haline geldi.
Bu gelişmeleri yakından takip ederek, işletmelerin ESG süreçlerinde ihtiyaçları olan entegrasyonu sağlama konusunda geniş deneyime sahibiz. Hizmetlerimiz, organizasyon düzeyinde stratejik ve operasyonel tavsiyeler sunmaktan, ESG ile ilgili stratejilerin başlatılmasına veya yatırım yapılmasına yardımcı olmaya kadar uzanır.
Kurumsal amaç, hesap verebilirlik ve operasyonel dayanıklılığa artan vurgu, kurumsal stratejiler kapsamında çevresel, sosyal ve yönetişim (ESG) hususlarının önemini artırmaya devam ediyor.
Geçmişte bu tür konular genellikle finansal değeri azaltıcı olarak görülebilirken, artık sürdürülebilir iş uygulamalarının yalnızca riskleri azaltmakla kalmayıp aynı zamanda şirketlerin değerini de artırdığına dair giderek artan bir farkındalık var. Her işletmenin farklı riskleri olsa da, iklim değişikliği etkisi, yolsuzluk gibi etik ihlaller, işçi hakları ihlalleri, modern kölelik ve insan hakları ihlalleri, cinsel taciz iddiaları, iş yeri kültürü ve vergi kaçakçılığı gibi konular yaygın riskler arasında yer alıyor.
İşletmelere, fırsatları yakalarken ESG risklerini etkili bir şekilde yönetmeye yönelik stratejileri anlamalarına ve uygulama süreçlerinde yol arkadaşı oluyoruz. Yönetişim, insan hakları, iklimle ilgili kaygılar ve topluluk katılımını kapsayan derin uzmanlığımızdan ve kapsamlı pazar bilgimizden yararlanarak, işletmelerin uzun vadeli dayanıklı temellerde, başarı bir ESG ortamını en sağlıklı yöntemlerle yönetecek stratejileri geliştiriyoruz.