AB’nin Kurumsal Sürdürülebilirlik Raporlama Direktifi (CSRD) 2024 faaliyet yılı itibarıyla büyük şirketler için zorunlu hâle geldi. İnşaat, tadilat ve yıkım kaynaklı atıklar ESRS E5 “Kaynak Kullanımı ve Döngüsel Ekonomi” standardı, işletmelerden hem “kendi operasyonlarında” hem de değer zinciri boyunca oluşan atıkları açıklamalarını isterken, pratikte kontrolün kimde olduğu çoğu kez sözleşmelere ve yerel mevzuata bağlıdır.
Türkiye’de de Hafriyat Toprağı, İnşaat ve Yıkıntı Atıklarının Kontrolü Yönetmeliği (RG 26.12.2022/32055) üretici-taşıyıcı-işletmeci sorumluluklarını netleştiriyor ÇYGm. 2 Nisan 2024 tarihli “Sıfır Atık” Cumhurbaşkanlığı Genelgesi (2024/4), büyük ölçekli binalar için atık ayrıştırma ve raporlama yükümlülüklerini genişletti TİM. Bu paralel düzenlemeler, raporlamada “kimin sorumlu olduğu” sorusunu daha da kritik kılıyor.
Basit bir tadilat düşünelim: Bir alışveriş merkezinin zemin katı yenileniyor; molozlar, ahşap paneller ve ambalaj malzemeleri şantiyede birikiyor. Şantiye sahasında fiilî kontrol müteahhit şirkette olsa bile, binanın sahibi olan gayrimenkul yatırımcısı mallarının ömrünü yönetmekten sorumludur. ESRS’in “own operations” tanımı, finansal veya operasyonel kontrol sizdeyse atığı kendi hesabınıza yazmanız gerektiğini söyler. Dolayısıyla molozu konteynere atıp lisanslı tesise gönderen müteahhit, bu miktarı kendi raporunda doğrudan belirtmek zorundadır. Ama gayrimenkul şirketi de binasının yaşam döngüsünün bir parçası olan bu tadilatı “değer zinciri etkisi” olarak görmezden gelemez; tonajı dolaylı bir kalem olarak kendi raporuna ekler, bunun başka bir kuruluş tarafından da raporlandığını dipnotta belirtir. Böylece çifte sayım tuzağından kaçınılır.
Türkiye’de durum AB mantığıyla büyük ölçüde paralel. 2022 tarihli Hafriyat Toprağı, İnşaat ve Yıkıntı Atıkları Yönetmeliği, “atık üreticisini” esas sorumlu ilan eder; tipik projede bu, yüklenici müteahhit anlamına gelir. Ancak 2024’te güncellenen Sıfır Atık Genelgesi, 1000 metrekarenin üzerindeki pek çok binaya kaynağında ayrıştırma ve elektronik raporlama yükümlülüğü getirdi. Böylece bina sahipleri de veriyi toplamak ve beyan etmek zorunda kaldı. Gerçekte belediyeler, il çevre müdürlükleri ve e-Çevre Bilgi Sistemi üzerinde üst üste iki rapor bekliyor: birini üreten (müteahhit), diğerini mülkiyet sahibi.
Türkiye Boyutu
Düzenleme / Rehber | Son Değişiklik | Öne Çıkan Nokta |
Hafriyat Toprağı, İnşaat ve Yıkıntı Atıkları Kontrolü Yön. | RG 26.12.2022/32055 | Atığı “üreten” taraf (çoğu kez müteahhit) beyan sorumlusu; belediye/il müdürlükleri izin-lisans otoritesi |
Sıfır Atık Yön. & 2024/4 Genelge | 2 Nisan 2024 | 1000 m²+ veya 500+ kullanıcı kapasiteli binalara kaynağında ayrıştırma ve elektronik raporlama zorunluluğu |
SKD Türkiye “Yıkıntı Atıkları Rehberi” | Mayıs 2024 | Deprem/kentsel dönüşüm projelerinde geri kazanım hedefi ≥ 70 %; belediye-yüklenici veri paylaşım şablonları (SKD Türkiye) |
Piyasada iyi uygulama örnekleri de bu “ikili” yaklaşımı benimsiyor. Avrupa’nın önde gelen inşaat firmaları, şantiyede doğrudan yönettikleri atıkları kendi raporlarında gösterirken, projeye dâhil diğer grup şirketleri aynı tonajı tekrar etmemek için konsolide tabloda filtreleme notu düşüyor. Gayrimenkul portföy yöneticileri ise kiracılı binalarda bile tadilat esnasında çıkan molozu toplu konutun karbon ve atık ayak izine dâhil etmeyi seçiyor; böylece paydaşlarına varlık ömrü boyunca çevresel sorumluluk üstlendiğini kanıtlıyor.
Uygulamada Dikkat Edilecek Noktalar
İdeal senaryoda sözleşmeler, atık yönetimini kimin üstlendiğini açıkça yazar. Konteyner ve bertaraf ücretlerinden kim sorumlu olacak? Yüklenici mi, mal sahibi mi? Tonaj verisi hangi formatta, hangi periyotla paylaşılacak? Eğer sözleşme netse, ESRS E5 tablosuna bu rol dağılımını yansıtmak çocuk oyuncağına dönüşür. Çifte raporlamayı önlemek için bazı şirketler basit bir sütun ekliyor: “Raporlayan Taraf Kodu: M (müteahhit) / G (gayrimenkul) / O (ortak).” Denetçiler için de belirsizlik ortadan kalkıyor.
Özetle, tadilat kaynaklı inşaat atıklarının rapor yükümlüsü tek bir taraf değil. Operasyonel kontrol ve yerel hukuk gereği müteahhit tonajı kendi hanesine yazmak zorunda; bina sahibi ise bu veriyi değer zinciri etkisi olarak toplamalı, aksi hâlde varlığın gerçek çevresel ayak izini eksik yansıtmış olur. Hem ESRS hem Türkiye yönetmelikleri, atık verisini kaynağında toplamanın ve paylaşmanın yollarını zaten hazırlıyor. İş kalıyor sözleşmeyi doğru kurgulamaya, veriyi şeffaf biçimde karşılıklı paylaşmaya ve rapor tablolarında kimin neyi üstlendiğini net yazmaya. Böylece sorumluluk kargaşası değil, döngüsel ekonomi hedeflerine doğru şeffaf bir yol haritası ortaya çıkıyor.
…………………………………………………………………
Bu metin bilgilendirme amaçlıdır; hukuki görüş teşkil etmez.
Son yıllarda, hem varlık sahiplerinin hem de yöneticilerin UNPRI ve BM Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri gibi küresel girişimleri giderek daha fazla benimsemesiyle, yatırımcıların ilgisinde ESG uyumlu yatırımlara doğru gözle görülür bir değişim yaşandı. Bu eğilime, sürdürülebilir yatırım seçeneklerine yönelik perakende talebinde gözle görülür bir artış eşlik ediyor. Bu değişimler, varlık sahiplerinin ve yöneticilerinin ESG hakkındaki duruşlarını ve yatırım karar alma süreçlerindeki rolünü net bir şekilde tanımlamaları için bir fırsat yaratıyor.
ESG faktörleri ile yatırım kararı alma arasındaki gelişen bağlantı, fonları ve varlık yönetimi sektörünü önemli ölçüde etkiliyor. Varlık sahipleri ve yöneticileri, önerilen herhangi bir işlemde veya yatırım kararında ESG hususlarını hesaba katmak konusunda kendilerini giderek daha fazla yükümlü buluyorlar. Bu, sürdürülebilirlik risklerinin uygun şekilde değerlendirilmesini ve yatırımların müvekkillerinin veya yararlanıcılarının ESG tercihleriyle uyumlu olmasını sağlar. Sonuç olarak, ESG konularının entegrasyonu yalnızca bir uyum çalışması olmaktan çıkıp varlık sahipleri ve yöneticileri için temel bir iş hususu haline geldi.
Bu gelişmeleri yakından takip ederek, işletmelerin ESG süreçlerinde ihtiyaçları olan entegrasyonu sağlama konusunda geniş deneyime sahibiz. Hizmetlerimiz, organizasyon düzeyinde stratejik ve operasyonel tavsiyeler sunmaktan, ESG ile ilgili stratejilerin başlatılmasına veya yatırım yapılmasına yardımcı olmaya kadar uzanır.
Kurumsal amaç, hesap verebilirlik ve operasyonel dayanıklılığa artan vurgu, kurumsal stratejiler kapsamında çevresel, sosyal ve yönetişim (ESG) hususlarının önemini artırmaya devam ediyor.
Geçmişte bu tür konular genellikle finansal değeri azaltıcı olarak görülebilirken, artık sürdürülebilir iş uygulamalarının yalnızca riskleri azaltmakla kalmayıp aynı zamanda şirketlerin değerini de artırdığına dair giderek artan bir farkındalık var. Her işletmenin farklı riskleri olsa da, iklim değişikliği etkisi, yolsuzluk gibi etik ihlaller, işçi hakları ihlalleri, modern kölelik ve insan hakları ihlalleri, cinsel taciz iddiaları, iş yeri kültürü ve vergi kaçakçılığı gibi konular yaygın riskler arasında yer alıyor.
İşletmelere, fırsatları yakalarken ESG risklerini etkili bir şekilde yönetmeye yönelik stratejileri anlamalarına ve uygulama süreçlerinde yol arkadaşı oluyoruz. Yönetişim, insan hakları, iklimle ilgili kaygılar ve topluluk katılımını kapsayan derin uzmanlığımızdan ve kapsamlı pazar bilgimizden yararlanarak, işletmelerin uzun vadeli dayanıklı temellerde, başarı bir ESG ortamını en sağlıklı yöntemlerle yönetecek stratejileri geliştiriyoruz.