Günümüzde plastik, hayatımızın her alanında karşımıza çıkıyor; gıda ambalajlarından giysilere, günlük kullandığımız birçok ürün plastik içeriyor. Ancak bu kolaylık, büyüyen bir çevre sorunu olan mikroplastik kirliliğini de beraberinde getiriyor. Mikroplastikler, bir kum tanesi büyüklüğünde ya da daha küçük plastik parçacıklar olup, okyanuslardan tarım topraklarına, hatta soluduğumuz havaya kadar her yere yayılmış durumda. Bu parçacıklar, büyük plastik ürünlerin zamanla parçalanmasından, kozmetik gibi ürünlerdeki kasıtlı kullanımlardan ya da plastik malzemelerin taşınması ve işlenmesi sırasında istemsiz olarak çevreye salınmasından kaynaklanıyor.
Plastik Peletler ve Mikroplastik Sorunu Mikroplastikler arasında özellikle plastik peletler(nurdle olarak da bilinir), çevresel kirliliğin başlıca unsurlarından biri. Plastik üretiminde kullanılan bu küçük granüller, üretim, taşıma ve geri dönüşüm süreçlerinde kolayca kaybolabiliyor. Tedarik zincirinin her aşamasında bu kayıplar çevreye karışıyor ve su yollarını, kıyıları, hatta uzak doğal alanları kirletebiliyor. Öyle ki, bu plastik peletler, deniz canlıları tarafından yiyecek zannediliyor, toksik maddeleri emerek daha büyük bir çevresel ve sağlık tehdidine dönüşüyor.
Mikroplastiklerin Etkileri Mikroplastikler, doğada kolay kolay yok edilemediği için kalıcı bir çevre sorunu yaratıyor. Okyanuslardan yüksek dağlara kadar her yerde bulunabilen bu parçacıklar, su kaynaklarımıza ve hatta gıda zincirimize sızıyor. Yapılan araştırmalar, mikroplastiklerin deniz ürünleri, içme suyu ve hatta ambalajlı şişe sularında bulunduğunu ortaya koydu. Bu durum, sadece çevreyi değil, insan sağlığını da ciddi şekilde etkiliyor. Mikroplastiklerin tüketimi insanlarda iltihaplanmaya, toksisiteye ve diğer sağlık sorunlarına yol açabilecek potansiyel bir risk taşıyor.
Avrupa Birliği’nin (AB) Çözüm Planı Avrupa Birliği, mikroplastik kirliliğinin yarattığı tehlikenin farkında olarak bu sorunla mücadele etmek için çeşitli stratejiler geliştirdi. Daha önce “Döngüsel Ekonomi İçin Plastik Stratejisi” ve “Döngüsel Ekonomi Eylem Planı” gibi girişimlerle plastik atıkların azaltılmasını, geri dönüşümün teşvik edilmesini ve sürdürülebilir plastik alternatiflerinin geliştirilmesini hedeflemişti. Ancak son yayımlanan etki değerlendirme raporu, özellikle plastik peletlerin yarattığı kirliliğe odaklanıyor.
Raporda Öne Çıkan Adımlar
Standartlaştırılmış Ölçüm Yöntemleri: Plastik pelet kayıplarının ölçülebilmesi için tüm tedarik zincirinde standart yöntemlerin geliştirilmesi.
Yeni Düzenlemeler: Plastik peletlerin taşınmasından üretimine kadar olan süreçlerde kayıpları önlemek için AB genelinde daha sıkı yasaların getirilmesi.
İzleme ve Raporlama Sistemleri: Pelet kayıplarını izlemek ve uygulanan önlemlerin etkili olup olmadığını değerlendirmek için daha kapsamlı bir takip sistemi oluşturulması.
Rapora göre, plastik pelet kayıpları büyük ölçüde önlenebilir bir sorun.
Bu nedenle, basit iyileştirmelerle ve sıkı denetimlerle mikroplastik kirliliği önemli ölçüde azaltılabilir. Örneğin, limanlarda yükleme ve boşaltma sırasında yaşanan kayıpların önüne geçmek, atık su arıtma tesislerinde kaçakların engellenmesi ve tarım topraklarına karışan peletlerin kontrol altına alınması gibi önlemler öneriliyor.
Ortak Çaba Gerekliliği AB’nin çözüm stratejisi, sadece hükümetlerin değil, sanayi kuruluşlarının ve bireylerin de ortak bir çaba göstermesini gerektiriyor. Sanayi kuruluşlarının daha iyi taşıma ve üretim uygulamaları benimsemesi, hükümetlerin sıkı düzenlemeler yapması ve bireylerin de bu konuda bilinçlenmesi, sorunun çözümüne büyük katkı sağlayacak. Mikroplastik kirliliği gibi devasa bir çevre sorunuyla mücadele, sürekli yenilik, dikkatli denetim ve sürdürülebilirlik adına ortak bir kararlılık gerektiriyor.
Sonuç Avrupa Birliği’nin bu kapsamlı stratejisi, mikroplastik kirliliğiyle mücadelede önemli bir adım. Plastik pelet kayıplarını azaltmayı hedefleyen bu girişim, çevrenin korunması için küresel bir örnek teşkil ediyor. Bu önlemlerle, daha temiz bir çevre ve daha sağlıklı bir gelecek mümkün kılınabilir. Ancak bunun gerçekleşmesi, tüm tarafların sürdürülebilirlik hedeflerine bağlı kalmasına ve bu yönde ortak adımlar atmasına bağlı.
Son yıllarda, hem varlık sahiplerinin hem de yöneticilerin UNPRI ve BM Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri gibi küresel girişimleri giderek daha fazla benimsemesiyle, yatırımcıların ilgisinde ESG uyumlu yatırımlara doğru gözle görülür bir değişim yaşandı. Bu eğilime, sürdürülebilir yatırım seçeneklerine yönelik perakende talebinde gözle görülür bir artış eşlik ediyor. Bu değişimler, varlık sahiplerinin ve yöneticilerinin ESG hakkındaki duruşlarını ve yatırım karar alma süreçlerindeki rolünü net bir şekilde tanımlamaları için bir fırsat yaratıyor.
ESG faktörleri ile yatırım kararı alma arasındaki gelişen bağlantı, fonları ve varlık yönetimi sektörünü önemli ölçüde etkiliyor. Varlık sahipleri ve yöneticileri, önerilen herhangi bir işlemde veya yatırım kararında ESG hususlarını hesaba katmak konusunda kendilerini giderek daha fazla yükümlü buluyorlar. Bu, sürdürülebilirlik risklerinin uygun şekilde değerlendirilmesini ve yatırımların müvekkillerinin veya yararlanıcılarının ESG tercihleriyle uyumlu olmasını sağlar. Sonuç olarak, ESG konularının entegrasyonu yalnızca bir uyum çalışması olmaktan çıkıp varlık sahipleri ve yöneticileri için temel bir iş hususu haline geldi.
Bu gelişmeleri yakından takip ederek, işletmelerin ESG süreçlerinde ihtiyaçları olan entegrasyonu sağlama konusunda geniş deneyime sahibiz. Hizmetlerimiz, organizasyon düzeyinde stratejik ve operasyonel tavsiyeler sunmaktan, ESG ile ilgili stratejilerin başlatılmasına veya yatırım yapılmasına yardımcı olmaya kadar uzanır.
Kurumsal amaç, hesap verebilirlik ve operasyonel dayanıklılığa artan vurgu, kurumsal stratejiler kapsamında çevresel, sosyal ve yönetişim (ESG) hususlarının önemini artırmaya devam ediyor.
Geçmişte bu tür konular genellikle finansal değeri azaltıcı olarak görülebilirken, artık sürdürülebilir iş uygulamalarının yalnızca riskleri azaltmakla kalmayıp aynı zamanda şirketlerin değerini de artırdığına dair giderek artan bir farkındalık var. Her işletmenin farklı riskleri olsa da, iklim değişikliği etkisi, yolsuzluk gibi etik ihlaller, işçi hakları ihlalleri, modern kölelik ve insan hakları ihlalleri, cinsel taciz iddiaları, iş yeri kültürü ve vergi kaçakçılığı gibi konular yaygın riskler arasında yer alıyor.
İşletmelere, fırsatları yakalarken ESG risklerini etkili bir şekilde yönetmeye yönelik stratejileri anlamalarına ve uygulama süreçlerinde yol arkadaşı oluyoruz. Yönetişim, insan hakları, iklimle ilgili kaygılar ve topluluk katılımını kapsayan derin uzmanlığımızdan ve kapsamlı pazar bilgimizden yararlanarak, işletmelerin uzun vadeli dayanıklı temellerde, başarı bir ESG ortamını en sağlıklı yöntemlerle yönetecek stratejileri geliştiriyoruz.