Son yıllarda sürdürülebilirlik kavramı, küresel ölçekte önemini ve etkisini her geçen gün artırıyor. Şirketler, paydaşlarına karşı şeffaf olmak ve çevresel ve sosyal sorumluluklarını yerine getirmek için sürdürülebilirlik raporları hazırlıyorlar. Bu raporlar, şirketlerin faaliyetlerinin çevreye, topluma ve ekonomiye olan etkilerini değerlendirmelerine olanak tanımakta.
Ancak farklı yasal düzenlemeler ve değişen ihtiyaçlar, şirketlerin birden fazla raporlama çerçevesine uymasını zorunlu hale getirebiliyor. Bu durum, hem şirketler hem de raporlama yapan kuruluşlar için önemli bir yük oluşturabiliyor.
GRI ve ESRS Arasındaki Uyumluluk:
Bu sorunun önüne geçmek için, küresel ve bölgesel raporlama çerçeveleri arasında uyum çalışmaları yürütülmekte Bu kapsamda, en çok kullanılan raporlama çerçevelerinden ikisi olan Küresel Raporlama Girişimi (GRI) Standartları ve Avrupa Sürdürülebilirlik Raporlama Standartları (ESRS) arasında önemli bir uyum sağlanmaktadır.
GRI, geçtiğimiz hafta yayınladığı bir açıklamada, GRI raporlamasının ESRS ile nasıl birlikte kullanılabileceğine dair ayrıntılı bilgiler sundu. Bu açıklamada, kuruluşların mevcut GRI raporlarını ESRS ile uyumlu hale getirmelerine yardımcı olacak kaynaklar ve araçlar da yer alıyor.
GRI-ESRS Bağlantı Hizmeti:
GRI, bu uyum sürecini kolaylaştırmak için GRI-ESRS Bağlantı Hizmeti’ni de kullanıma açtı. Bu hizmet, raporlama yapan kuruluşlara GRI sürdürülebilirlik raporlarını ESRS ile nasıl uyumlu hale getirebilecekleri konusunda rehberlik ve destek sunmaktadır.
Yeşil Varlık Oranı (GAR): Bankalar için Yeni Bir Ölçüt:
Sürdürülebilirlik raporlamasındaki gelişmelere ek olarak, Avrupa Birliği’ndeki finansal kuruluşlar için de yeni bir sorumluluk ortaya çıktı. 1 Ocak 2024’ten itibaren bankalar, AB Taksonomi Düzenlemesi uyarınca Yeşil Varlık Oranlarını (GAR) raporlamak zorunda kalacaklar.
GAR, bir bankanın toplam varlıkları içinde çevresel açıdan sürdürülebilir olarak sınıflandırılan varlıkların oranını gösteren bir ölçüt. Bu sayede, finansal kurumların yeşil dönüşüme ne kadar katkıda bulundukları daha net bir şekilde görülebilecek.
GRI ve ESRS arasındaki uyum çalışmaları, sürdürülebilirlik raporlamasını daha kolay ve daha az külfetli hale getirmeye yardımcı olacak. GRI-ESRS Bağlantı Hizmeti gibi araçlar da bu süreci kolaylaştıran önemli unsurlar arasında yer alıyor.
Yeşil Varlık Oranı ise, bankaların sürdürülebilirlik performanslarını değerlendirmek için kullanılan yeni bir ölçüt. Bu ölçüt, finansal sistemin yeşil dönüşüme katkıda bulunmasını sağlayacak önemli bir araç olma potansiyeline sahip.
Son yıllarda, hem varlık sahiplerinin hem de yöneticilerin UNPRI ve BM Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri gibi küresel girişimleri giderek daha fazla benimsemesiyle, yatırımcıların ilgisinde ESG uyumlu yatırımlara doğru gözle görülür bir değişim yaşandı. Bu eğilime, sürdürülebilir yatırım seçeneklerine yönelik perakende talebinde gözle görülür bir artış eşlik ediyor. Bu değişimler, varlık sahiplerinin ve yöneticilerinin ESG hakkındaki duruşlarını ve yatırım karar alma süreçlerindeki rolünü net bir şekilde tanımlamaları için bir fırsat yaratıyor.
ESG faktörleri ile yatırım kararı alma arasındaki gelişen bağlantı, fonları ve varlık yönetimi sektörünü önemli ölçüde etkiliyor. Varlık sahipleri ve yöneticileri, önerilen herhangi bir işlemde veya yatırım kararında ESG hususlarını hesaba katmak konusunda kendilerini giderek daha fazla yükümlü buluyorlar. Bu, sürdürülebilirlik risklerinin uygun şekilde değerlendirilmesini ve yatırımların müvekkillerinin veya yararlanıcılarının ESG tercihleriyle uyumlu olmasını sağlar. Sonuç olarak, ESG konularının entegrasyonu yalnızca bir uyum çalışması olmaktan çıkıp varlık sahipleri ve yöneticileri için temel bir iş hususu haline geldi.
Bu gelişmeleri yakından takip ederek, işletmelerin ESG süreçlerinde ihtiyaçları olan entegrasyonu sağlama konusunda geniş deneyime sahibiz. Hizmetlerimiz, organizasyon düzeyinde stratejik ve operasyonel tavsiyeler sunmaktan, ESG ile ilgili stratejilerin başlatılmasına veya yatırım yapılmasına yardımcı olmaya kadar uzanır.
Kurumsal amaç, hesap verebilirlik ve operasyonel dayanıklılığa artan vurgu, kurumsal stratejiler kapsamında çevresel, sosyal ve yönetişim (ESG) hususlarının önemini artırmaya devam ediyor.
Geçmişte bu tür konular genellikle finansal değeri azaltıcı olarak görülebilirken, artık sürdürülebilir iş uygulamalarının yalnızca riskleri azaltmakla kalmayıp aynı zamanda şirketlerin değerini de artırdığına dair giderek artan bir farkındalık var. Her işletmenin farklı riskleri olsa da, iklim değişikliği etkisi, yolsuzluk gibi etik ihlaller, işçi hakları ihlalleri, modern kölelik ve insan hakları ihlalleri, cinsel taciz iddiaları, iş yeri kültürü ve vergi kaçakçılığı gibi konular yaygın riskler arasında yer alıyor.
İşletmelere, fırsatları yakalarken ESG risklerini etkili bir şekilde yönetmeye yönelik stratejileri anlamalarına ve uygulama süreçlerinde yol arkadaşı oluyoruz. Yönetişim, insan hakları, iklimle ilgili kaygılar ve topluluk katılımını kapsayan derin uzmanlığımızdan ve kapsamlı pazar bilgimizden yararlanarak, işletmelerin uzun vadeli dayanıklı temellerde, başarı bir ESG ortamını en sağlıklı yöntemlerle yönetecek stratejileri geliştiriyoruz.