11 Nisan 2025 tarihinde yayımlanan yeni bir düzenleme ile Türkiye’deki bankaların çevresel sürdürülebilirliğe yönelik faaliyetlerinin şeffaf ve ölçülebilir hale gelmesi hedefleniyor. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) tarafından hazırlanan ve aynı tarihte Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren “Yeşil Varlık Oranı Hesaplaması Hakkında Tebliğ”, finans sektöründe çevresel sorumluluk bilincinin güçlenmesini amaçlayan önemli bir adım olarak değerlendiriliyor.
Bu düzenleme, bankaların doğa dostu ekonomik girişimlere yönelik finansman sağlama düzeylerini değerlendirmeyi esas alıyor. Sadece nicel verilerle sınırlı olmayan bu yaklaşım, aynı zamanda bankaların çevresel hedeflere katkı sunma düzeylerini niteliksel olarak da analiz etme olanağı sunuyor.
Avrupa Birliği’nin yeşil dönüşüm politikaları, özellikle Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması (CBAM) ve AB Taksonomisi gibi uygulamalarla tüm sektörleri dönüşüme zorlamakta. Bu kapsamda Avrupa Bankacılık Otoritesi (EBA), bankalar için “Green Asset Ratio” (Yeşil Varlık Oranı) gibi göstergeleri öne çıkarmış durumda. Türkiye’nin de bu uluslararası yaklaşımlarla eşgüdüm içinde benzer bir performans ölçüm sistemi kurması, hem rekabet gücünü artırmak hem de çevresel risklere karşı finansal sistemin dayanıklılığını sağlamak açısından stratejik önem taşıyor.
Yeşil Varlık Oranı, bir bankanın çevresel sürdürülebilirliğe katkı sağlayan finansal varlıklarının, belirli kriterler doğrultusunda toplam varlıkları içerisindeki payını temsil ediyor. Bu oran sayesinde bankaların portföylerinde yer alan varlıkların, doğa dostu kriterlere ne ölçüde uyduğunu görmek mümkün oluyor.
Tanımda geçen “çevre dostu varlıklar”, sadece çevresel katkı sağlamakla kalmayıp, diğer çevresel alanlara zarar vermeyen ve belirli sosyal sorumluluk standartlarını da karşılayan faaliyetleri finanse eden kalemleri kapsıyor. Uyumlu kabul edilebilmesi için bir varlığın; sürdürülebilir kalkınmaya katkı sunması, çevreye zarar vermemesi ve sosyal güvenlik ilkelerine uygunluk taşıması gerekiyor.
Bu performans göstergesinin temelini oluşturan çevresel hedefler altı ana başlık altında toplanıyor:
Bu hedeflere katkı sağlayan ekonomik faaliyetlerin finanse edilmesi halinde, bu varlıklar “uyumlu” sayılıyor. Ancak bu statünün kazanılabilmesi için yalnızca iyi niyet yeterli değil; aynı zamanda teknik kriterlere tam uygunluk gerekiyor. Bu kriterlerin sağlandığı ise bağımsız ve bilimsel belgelerle (örneğin karbon emisyon raporları, enerji verimliliği analizleri gibi) kanıtlanmalı.
Her çevreci faaliyet otomatik olarak “yeşil” sayılmıyor. Öncelikle varlıkların belirli çevresel hedeflere hizmet ediyor olması ve bunu yaparken başka çevresel zararlar yaratmaması şart. Üstelik tüm bu faaliyetlerin asgari sosyal standartlarla da uyumlu olması gerekiyor. Bu çerçevede bankalar, sundukları finansmanın çevre ve toplum üzerindeki etkilerini çok daha kapsamlı analiz etmek ve belgelemekle yükümlü kılınıyor.
Özellikle kullanımı belirlenemeyen işletme kredileri gibi gri alanlarda da çeşitli şartlar aranıyor. Örneğin, kredinin kullanıldığı işletmenin gelirlerinin büyük çoğunluğunun çevreci faaliyetlerden sağlanıyor olması gibi.
Bankaların, yeşil varlık oranı hesaplamasına dahil ettikleri her bir varlık için detaylı kayıt, izleme ve belge yönetim sistemlerini oluşturması gerekiyor. Bu sistemler sayesinde, raporlama sürecinde şeffaflık ve doğruluk sağlanmış olacak.
2025 yılının Haziran ayı sonu itibarıyla bankalar, BDDK’ya ilk resmi raporlarını sunmakla yükümlü olacak. Bu tarihe kadar kurumların, teknik altyapılarını oluşturmaları ve uyum süreçlerini tamamlamaları bekleniyor. Ayrıca Kurul, banka ölçeğine göre farklı raporlama standartları uygulama esnekliğine sahip olacak.
Yeşil varlık oranı ana gösterge olsa da, bankaların sürdürülebilirliğe yönelimlerini daha kapsamlı değerlendirebilmek adına ikincil göstergeler de tanımlandı. Örneğin, uyumlu varlıkların uygun varlıklara oranı gibi göstergeler, detaylı analizler için önem taşıyor. Bu tür oranlar, bankaların sürdürülebilirlik stratejilerini ne ölçüde uyguladığını izlemeye yardımcı oluyor.
BDDK, önümüzdeki dönemde sadece bilanço içi kalemlerle sınırlı kalmaksızın, farklı veri kaynaklarından da (örneğin nakit akımları, gelir-gider tabloları) yeni performans göstergeleri geliştirebileceğini ifade etti. Bu, bankaların sürdürülebilirlik performanslarını daha geniş bir perspektiften analiz etmeye olanak tanıyacak.
Yeşil Varlık Oranı Tebliği, Türkiye’de sürdürülebilir finans sistemine geçişte önemli bir kilometre taşı niteliği taşıyor. Bankaların bu sürece uyum sağlaması yalnızca düzenleyici gereklilikleri yerine getirmekle kalmayacak, aynı zamanda çevresel sorumluluklarını yerine getiren, itibarlı ve rekabetçi bir profil kazanmalarını da mümkün kılacaktır. Bu dönüşüm, finans sektörünü daha yeşil, daha şeffaf ve daha sorumlu bir yapıya taşımayı hedefliyor.
Son yıllarda, hem varlık sahiplerinin hem de yöneticilerin UNPRI ve BM Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri gibi küresel girişimleri giderek daha fazla benimsemesiyle, yatırımcıların ilgisinde ESG uyumlu yatırımlara doğru gözle görülür bir değişim yaşandı. Bu eğilime, sürdürülebilir yatırım seçeneklerine yönelik perakende talebinde gözle görülür bir artış eşlik ediyor. Bu değişimler, varlık sahiplerinin ve yöneticilerinin ESG hakkındaki duruşlarını ve yatırım karar alma süreçlerindeki rolünü net bir şekilde tanımlamaları için bir fırsat yaratıyor.
ESG faktörleri ile yatırım kararı alma arasındaki gelişen bağlantı, fonları ve varlık yönetimi sektörünü önemli ölçüde etkiliyor. Varlık sahipleri ve yöneticileri, önerilen herhangi bir işlemde veya yatırım kararında ESG hususlarını hesaba katmak konusunda kendilerini giderek daha fazla yükümlü buluyorlar. Bu, sürdürülebilirlik risklerinin uygun şekilde değerlendirilmesini ve yatırımların müvekkillerinin veya yararlanıcılarının ESG tercihleriyle uyumlu olmasını sağlar. Sonuç olarak, ESG konularının entegrasyonu yalnızca bir uyum çalışması olmaktan çıkıp varlık sahipleri ve yöneticileri için temel bir iş hususu haline geldi.
Bu gelişmeleri yakından takip ederek, işletmelerin ESG süreçlerinde ihtiyaçları olan entegrasyonu sağlama konusunda geniş deneyime sahibiz. Hizmetlerimiz, organizasyon düzeyinde stratejik ve operasyonel tavsiyeler sunmaktan, ESG ile ilgili stratejilerin başlatılmasına veya yatırım yapılmasına yardımcı olmaya kadar uzanır.
Kurumsal amaç, hesap verebilirlik ve operasyonel dayanıklılığa artan vurgu, kurumsal stratejiler kapsamında çevresel, sosyal ve yönetişim (ESG) hususlarının önemini artırmaya devam ediyor.
Geçmişte bu tür konular genellikle finansal değeri azaltıcı olarak görülebilirken, artık sürdürülebilir iş uygulamalarının yalnızca riskleri azaltmakla kalmayıp aynı zamanda şirketlerin değerini de artırdığına dair giderek artan bir farkındalık var. Her işletmenin farklı riskleri olsa da, iklim değişikliği etkisi, yolsuzluk gibi etik ihlaller, işçi hakları ihlalleri, modern kölelik ve insan hakları ihlalleri, cinsel taciz iddiaları, iş yeri kültürü ve vergi kaçakçılığı gibi konular yaygın riskler arasında yer alıyor.
İşletmelere, fırsatları yakalarken ESG risklerini etkili bir şekilde yönetmeye yönelik stratejileri anlamalarına ve uygulama süreçlerinde yol arkadaşı oluyoruz. Yönetişim, insan hakları, iklimle ilgili kaygılar ve topluluk katılımını kapsayan derin uzmanlığımızdan ve kapsamlı pazar bilgimizden yararlanarak, işletmelerin uzun vadeli dayanıklı temellerde, başarı bir ESG ortamını en sağlıklı yöntemlerle yönetecek stratejileri geliştiriyoruz.