Bankalar, iklim değişikliğiyle mücadelede önemli bir rol oynuyor. Finansman kararları ve yatırımları ile sera gazı emisyonlarını azaltmada ve sürdürülebilir bir geleceğe geçişte kritik bir etkiye sahipler. Bu bağlamda, bankaların iklimle ilgili riskleri ve fırsatları şeffaf bir şekilde raporlaması giderek daha önemli hale geliyor.
Son yasal düzenlemeler ve artan yatırımcı talepleri ile bankalar, iklimle ilgili bildirimlerini geliştirmeye ve genişletmeye odaklanıyor. Bu gelişme, kredi risklerinin ötesine geçerek, finanse edilen projelerin sürdürülebilirlik performansını da kapsayan daha kapsamlı bir raporlama yaklaşımını gerektiriyor.
Raporlamada Kapsam Genişliyor
Mevcut durumda, bankaların iklimle ilgili raporlama çabaları genellikle kredi riskleriyle sınırlı. Ancak, sürdürülebilirlik raporlama çerçevelerinde yer alan diğer konuların etkilerine dair kapsamlı analizlere ve bilgilere de ihtiyaç duyuluyor. Bu çerçevede, bankaların iklim riskleri, fırsatları ve etkilerini kapsayan daha kapsamlı bir raporlama kapasitesi geliştirmeleri gerekiyor.
Emisyon Bilgilerinde Doğrulama Önem Kazanıyor
Finansman sağlanan projelerin emisyon bilgilerine dair bilgi talebinde de gözle görülür bir artış yaşanıyor. Sağlanan bilgilerin güvenilirliği ile ilgili şüphelerin ortadan kaldırılması için emisyonraporlamalarında da doğrulamaya ihtiyaç duyuluyor. Halihazırda emisyonların doğrulatılmasında yaygın olarak kullanılan sınırlı güvence seviyesinin yerini zaman içerisinde makul güvence seviyesine bırakması bekleniyor.
Kapsam 3 Verileri Toplama Zorluğu
Bankalar için emisyonlar konusunda karşılaşılan bir diğer güçlük ise, Sera Gazı Protokolü’ne göre Kapsam 3 olarak raporlanan verilerin toplanması ile ilgili sorunlardır. Bankaların büyük çoğunluğu finanse edilen emisyonların hesaplanmasında “Karbon Muhasebesi Finansal Ortaklığı (Partnership for Carbon Accounting (PCAF))” metodolojisini tercih ediyor. Bununla birlikte şirketlerin ve bankaların karbon muhasebesinde farklı yöntemleri kullanması karşılaştırma imkanlarını zorlaştırıyor.
Net Sıfır Hedefine Ulaşmak için Geçiş Planları
Uluslararası bankaların büyük bir çoğunluğu 2050 yılında net-sıfır olmayı taahhüt etti. Bu çerçevede bankalar, bu hedefe ulaşmak için gerekli adımları gösteren geçiş planları hazırlamaya devam ediyorlar. Geçiş planları kapsamında finansal olarak da makul ve kapsamlı eylemlerin geliştirilmesi gerekiyor.
Doğa-Tabanlı Risklere Dikkat Çekiliyor
Doğa-tabanlı risklerle ilgili raporlamaya duyulan ilginin artması da bankaları bu konuda bazı adımları atmaya zorluyor. Bankalar, iklim değişikliğinin yanı sıra, biyolojik çeşitlilik kaybı ve ormansızlaşma gibi doğa-tabanlı risklerin finansal sektöre olan etkilerini de göz önünde bulundurmaya başlıyor.
Sonuç olarak, bankalar iklim değişikliğiyle mücadelede ön saflarda yer alıyor. İklimle ilgili riskleri ve fırsatları şeffaf bir şekilde raporlamak, finansal sistemin sürdürülebilir bir geleceğe geçişinde kritik önem taşıyor. Bankalar, raporlama kapasitelerini geliştirerek, emisyon bilgilerinde doğrulamayı teşvik ederek ve doğa-tabanlı risklere dikkat çekerek bu önemli sorunun çözümüne katkıda bulunabilirler.
Son yıllarda, hem varlık sahiplerinin hem de yöneticilerin UNPRI ve BM Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri gibi küresel girişimleri giderek daha fazla benimsemesiyle, yatırımcıların ilgisinde ESG uyumlu yatırımlara doğru gözle görülür bir değişim yaşandı. Bu eğilime, sürdürülebilir yatırım seçeneklerine yönelik perakende talebinde gözle görülür bir artış eşlik ediyor. Bu değişimler, varlık sahiplerinin ve yöneticilerinin ESG hakkındaki duruşlarını ve yatırım karar alma süreçlerindeki rolünü net bir şekilde tanımlamaları için bir fırsat yaratıyor.
ESG faktörleri ile yatırım kararı alma arasındaki gelişen bağlantı, fonları ve varlık yönetimi sektörünü önemli ölçüde etkiliyor. Varlık sahipleri ve yöneticileri, önerilen herhangi bir işlemde veya yatırım kararında ESG hususlarını hesaba katmak konusunda kendilerini giderek daha fazla yükümlü buluyorlar. Bu, sürdürülebilirlik risklerinin uygun şekilde değerlendirilmesini ve yatırımların müvekkillerinin veya yararlanıcılarının ESG tercihleriyle uyumlu olmasını sağlar. Sonuç olarak, ESG konularının entegrasyonu yalnızca bir uyum çalışması olmaktan çıkıp varlık sahipleri ve yöneticileri için temel bir iş hususu haline geldi.
Bu gelişmeleri yakından takip ederek, işletmelerin ESG süreçlerinde ihtiyaçları olan entegrasyonu sağlama konusunda geniş deneyime sahibiz. Hizmetlerimiz, organizasyon düzeyinde stratejik ve operasyonel tavsiyeler sunmaktan, ESG ile ilgili stratejilerin başlatılmasına veya yatırım yapılmasına yardımcı olmaya kadar uzanır.
Kurumsal amaç, hesap verebilirlik ve operasyonel dayanıklılığa artan vurgu, kurumsal stratejiler kapsamında çevresel, sosyal ve yönetişim (ESG) hususlarının önemini artırmaya devam ediyor.
Geçmişte bu tür konular genellikle finansal değeri azaltıcı olarak görülebilirken, artık sürdürülebilir iş uygulamalarının yalnızca riskleri azaltmakla kalmayıp aynı zamanda şirketlerin değerini de artırdığına dair giderek artan bir farkındalık var. Her işletmenin farklı riskleri olsa da, iklim değişikliği etkisi, yolsuzluk gibi etik ihlaller, işçi hakları ihlalleri, modern kölelik ve insan hakları ihlalleri, cinsel taciz iddiaları, iş yeri kültürü ve vergi kaçakçılığı gibi konular yaygın riskler arasında yer alıyor.
İşletmelere, fırsatları yakalarken ESG risklerini etkili bir şekilde yönetmeye yönelik stratejileri anlamalarına ve uygulama süreçlerinde yol arkadaşı oluyoruz. Yönetişim, insan hakları, iklimle ilgili kaygılar ve topluluk katılımını kapsayan derin uzmanlığımızdan ve kapsamlı pazar bilgimizden yararlanarak, işletmelerin uzun vadeli dayanıklı temellerde, başarı bir ESG ortamını en sağlıklı yöntemlerle yönetecek stratejileri geliştiriyoruz.