Avrupa Yeşil Mutabakatı (European Green Deal), Avrupa Birliği’nin (AB) 2050 yılına kadar karbon nötr olma hedefini gerçekleştirmek için oluşturduğu kapsamlı bir plan ve strateji setidir. Bu mutabakat, sanayiciler ve işletmeler için büyük fırsatlar sunarken, aynı zamanda önemli zorluklar da içermektedir. Türkiye gibi AB’ye ticaret ve üretim entegrasyonu yüksek ülkeler için, Yeşil Mutabakat’ın etkileri daha da belirgin olacaktır.
Yeşil Mutabakat’ın temel hedefleri arasında:
Bu hedeflere ulaşmak için AB, çeşitli düzenleyici ve mali araçlar kullanacaktır. Bu araçlar, sanayicilerin faaliyetlerini doğrudan etkileyecek ve üretim süreçlerinde köklü değişiklikler yapmalarını gerektirecektir.
Türkiye, AB’nin önemli bir ticaret ortağıdır ve bu nedenle Yeşil Mutabakat’ın Türkiye sanayisi üzerindeki etkileri oldukça geniş kapsamlı olacaktır. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, 2023 yılı itibarıyla Türkiye’nin AB ile toplam ticaret hacmi 150 milyar dolar seviyelerindedir. Bu, Türkiye’nin toplam ihracatının %40’ını ve ithalatının %30’unu AB ile gerçekleştirdiği anlamına gelmektedir.
Yeşil Mutabakat’ın Türkiye sanayisine olası etkileri:
Karbon Ayak İzi ve Emisyon Yönetimi: AB, 2023 yılında sınırda karbon düzenlemesi (CBAM) uygulamaya başlayacaktır. Bu düzenleme, AB’ye ithal edilen ürünlerin karbon emisyonlarını göz önünde bulundurarak ek vergiler getirecektir. Türkiye’nin en büyük ihraç kalemlerinden olan demir-çelik ve otomotiv sektörü, karbon ayak izini azaltmak zorunda kalacaktır.
Enerji Verimliliği: Enerji verimliliği, sanayiciler için maliyetleri düşürmenin ve sürdürülebilir üretim sağlamanın anahtarıdır. TÜİK verilerine göre, 2023 yılında Türkiye’nin toplam enerji tüketiminin %30’u sanayi sektöründe gerçekleşmiştir. Yeşil Mutabakat kapsamında, enerji verimliliği yatırımları ve yenilenebilir enerji kaynaklarına geçiş teşvik edilecektir.
Döngüsel Ekonomi: AB, atık yönetimi ve geri dönüşüm oranlarını artırmak için döngüsel ekonomiye büyük önem vermektedir. Türkiye’de yıllık ortalama 31 milyon ton atık üretilmekte olup, bunun sadece %10’u geri dönüştürülmektedir. Türk sanayiciler, ürün yaşam döngüsünü uzatmak ve atık miktarını azaltmak için yenilikçi çözümler geliştirmelidir.
Sürdürülebilir Tarım ve Gıda Üretimi: Türkiye, tarım ve gıda üretiminde önemli bir ülke olup, bu sektörler AB’ye yapılan ihracatta da büyük pay sahibidir. Yeşil Mutabakat kapsamında, sürdürülebilir tarım uygulamalarına geçiş gerekecek, kimyasal gübre ve pestisit kullanımı azaltılacaktır.
Sanayiciler İçin Stratejik Öneriler
Yeşil Mutabakat’ın getireceği zorluklara uyum sağlamak ve bu süreci fırsata çevirmek için sanayicilerin aşağıdaki stratejileri benimsemeleri önerilmektedir:
Yeşil Teknolojilere Yatırım: Karbon ayak izini azaltan ve enerji verimliliğini artıran teknolojilere yatırım yapmak, sanayicilerin rekabet avantajını artıracaktır.
Döngüsel İş Modelleri: Geri dönüşümü teşvik eden ve atık miktarını minimize eden iş modellerini benimsemek, AB pazarına uyum sağlamak açısından önemlidir.
Sürdürülebilir Tedarik Zincirleri: Tedarik zincirlerini sürdürülebilirlik kriterlerine göre yeniden yapılandırmak, AB pazarına girişte önemli bir avantaj sağlayacaktır.
Eğitim ve Farkındalık: Çalışanların ve yöneticilerin Yeşil Mutabakat ve sürdürülebilirlik konularında bilinçlendirilmesi, uyum süreçlerinin hızlanmasını sağlayacaktır.
Devlet Destekleri ve Teşvikler: Türkiye’de devlet, Yeşil Mutabakat’a uyum sürecini desteklemek için çeşitli teşvikler sunabilir. Sanayicilerin bu destekleri yakından takip etmesi ve yararlanması önemlidir.
Avrupa Yeşil Mutabakatı, Türkiye’nin sanayi sektöründe köklü değişiklikler gerektiren bir dönüşüm sürecini başlatacaktır. Bu dönüşüm, sanayicilere yeni fırsatlar sunarken, aynı zamanda önemli uyum ve yatırım gereksinimlerini de beraberinde getirecektir. Türkiye’nin AB ile olan güçlü ticaret bağları göz önüne alındığında, Yeşil Mutabakat’a uyum sağlamak, sanayiciler için hayati öneme sahiptir. Bu süreçte, yenilikçi ve sürdürülebilir iş modellerini benimsemek, uzun vadede rekabet gücünü artıracak ve Türkiye sanayisinin global pazarda daha güçlü bir konuma gelmesini sağlayacaktır.
Bu doküman yalnızca bilgilendirme ve eğitim amaçlarıyla sunulmuştur ve hukuki tavsiye olarak düşünülmemelidir.
Son yıllarda, hem varlık sahiplerinin hem de yöneticilerin UNPRI ve BM Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri gibi küresel girişimleri giderek daha fazla benimsemesiyle, yatırımcıların ilgisinde ESG uyumlu yatırımlara doğru gözle görülür bir değişim yaşandı. Bu eğilime, sürdürülebilir yatırım seçeneklerine yönelik perakende talebinde gözle görülür bir artış eşlik ediyor. Bu değişimler, varlık sahiplerinin ve yöneticilerinin ESG hakkındaki duruşlarını ve yatırım karar alma süreçlerindeki rolünü net bir şekilde tanımlamaları için bir fırsat yaratıyor.
ESG faktörleri ile yatırım kararı alma arasındaki gelişen bağlantı, fonları ve varlık yönetimi sektörünü önemli ölçüde etkiliyor. Varlık sahipleri ve yöneticileri, önerilen herhangi bir işlemde veya yatırım kararında ESG hususlarını hesaba katmak konusunda kendilerini giderek daha fazla yükümlü buluyorlar. Bu, sürdürülebilirlik risklerinin uygun şekilde değerlendirilmesini ve yatırımların müvekkillerinin veya yararlanıcılarının ESG tercihleriyle uyumlu olmasını sağlar. Sonuç olarak, ESG konularının entegrasyonu yalnızca bir uyum çalışması olmaktan çıkıp varlık sahipleri ve yöneticileri için temel bir iş hususu haline geldi.
Bu gelişmeleri yakından takip ederek, işletmelerin ESG süreçlerinde ihtiyaçları olan entegrasyonu sağlama konusunda geniş deneyime sahibiz. Hizmetlerimiz, organizasyon düzeyinde stratejik ve operasyonel tavsiyeler sunmaktan, ESG ile ilgili stratejilerin başlatılmasına veya yatırım yapılmasına yardımcı olmaya kadar uzanır.
Kurumsal amaç, hesap verebilirlik ve operasyonel dayanıklılığa artan vurgu, kurumsal stratejiler kapsamında çevresel, sosyal ve yönetişim (ESG) hususlarının önemini artırmaya devam ediyor.
Geçmişte bu tür konular genellikle finansal değeri azaltıcı olarak görülebilirken, artık sürdürülebilir iş uygulamalarının yalnızca riskleri azaltmakla kalmayıp aynı zamanda şirketlerin değerini de artırdığına dair giderek artan bir farkındalık var. Her işletmenin farklı riskleri olsa da, iklim değişikliği etkisi, yolsuzluk gibi etik ihlaller, işçi hakları ihlalleri, modern kölelik ve insan hakları ihlalleri, cinsel taciz iddiaları, iş yeri kültürü ve vergi kaçakçılığı gibi konular yaygın riskler arasında yer alıyor.
İşletmelere, fırsatları yakalarken ESG risklerini etkili bir şekilde yönetmeye yönelik stratejileri anlamalarına ve uygulama süreçlerinde yol arkadaşı oluyoruz. Yönetişim, insan hakları, iklimle ilgili kaygılar ve topluluk katılımını kapsayan derin uzmanlığımızdan ve kapsamlı pazar bilgimizden yararlanarak, işletmelerin uzun vadeli dayanıklı temellerde, başarı bir ESG ortamını en sağlıklı yöntemlerle yönetecek stratejileri geliştiriyoruz.