Dünya İnsan Hakları Günü, insanlığın onurlu bir yaşam sürmesi adına atılmış en büyük adımların anısını yaşatırken, adalet, eşitlik ve özgürlük için devam eden mücadeleyi hatırlatır. İnsan hakları, bireylerin doğuştan sahip olduğu evrensel değerlerdir; ancak bu hakların tanınması ve korunması tarih boyunca zorlu bir mücadeleyle mümkün olmuştur. Bu süreçte hukukun rolü, insan onurunu savunmak ve bireylerin temel haklarını koruma altına almak olmuştur.
Tarihsel Süreçte İnsan Hakları: Kronolojik Bir Bakış
1948: İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi
İkinci Dünya Savaşı’nın yıkıcı etkileri, uluslararası bir insan hakları çerçevesine ihtiyaç duyulduğunu açıkça ortaya koydu. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından 10 Aralık 1948’de kabul edilen İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, 30 maddelik bir manifesto olarak bireylerin temel haklarını tanımladı. Bu belge, insanlık tarihindeki en önemli dönüm noktalarından biri olarak kabul edilmektedir.
1950: Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi
Avrupa Konseyi tarafından kabul edilen bu sözleşme, kıtada insan haklarının korunmasını güçlendirdi. Sözleşme ile kurulan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, bireylerin haklarını koruma altına alan etkili bir hukuki mekanizma sundu ve ulusal hukuk sistemlerini doğrudan etkiledi.
1963: Sivil Haklar Hareketi (ABD)
Martin Luther King Jr.’ın liderliğinde Amerika Birleşik Devletleri’nde başlayan bu hareket, ırk ayrımcılığına karşı verilen en büyük mücadelelerden biriydi. Hareketin etkisiyle, 1964 yılında kabul edilen Amerikan Sivil Haklar Yasası, ayrımcılıkla mücadelede tarihi bir dönüm noktası oldu.
1966: Medeni ve Siyasal Haklar Uluslararası Sözleşmesi
Birleşmiş Milletler’in bu sözleşmesi, bireylerin siyasi katılım hakkı, düşünce ve ifade özgürlüğü gibi temel haklarını detaylandırdı. Bu belge, devletler için bağlayıcı bir çerçeve oluşturarak insan hakları standartlarını yükseltti.
1979: Kadınlara Karşı Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılması Sözleşmesi (CEDAW)
Kadın haklarının güçlendirilmesi amacıyla Birleşmiş Milletler tarafından kabul edilen bu sözleşme, toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda uluslararası hukukun temel taşlarından biri oldu.
1990: Çocuk Hakları Sözleşmesi
Bu sözleşme, dünya çapında çocukların temel haklarını güvence altına aldı. Eğitim, sağlık ve ayrımcılığa karşı koruma gibi temel konular, uluslararası hukukun ayrılmaz bir parçası haline geldi.
1994: Apartheid’a Karşı Uluslararası Mücadele
Güney Afrika’daki ırk ayrımcılığına karşı verilen mücadele, insan haklarının evrensel değerinin en güçlü örneklerinden biriydi. Nelson Mandela’nın liderliğinde, bu sistemin sona erdirilmesi dünya çapında bir insan hakları zaferi olarak kabul edildi.
1995: Pekin Deklarasyonu ve Kadın Hakları
Pekin Dünya Kadın Konferansı, kadın haklarını insan haklarının ayrılmaz bir parçası olarak tanımladı. Bu deklarasyon, toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda küresel bir farkındalık yaratarak, kadınların yaşamın her alanında eşit haklara sahip olması gerektiğini vurguladı.
2007: Yerli Halkların Hakları Bildirgesi
Birleşmiş Milletler, yerli halkların kültürel, sosyal ve ekonomik haklarını tanıyan bu bildirgeyi kabul etti. Bu belge, yerli halkların haklarının korunması adına atılmış en önemli adımlardan biridir.
2011: Arap Baharı
Orta Doğu ve Kuzey Afrika’da halk, özgürlük ve insan hakları talepleriyle sokaklara döküldü. Bu devrimler, bireylerin özgürlük ve eşitlik mücadelesinin evrenselliğini bir kez daha gözler önüne serdi.
2015: Paris İklim Anlaşması
İklim değişikliğiyle mücadele, insan haklarının korunması ile doğrudan bağlantılıdır. Paris İklim Anlaşması, bireylerin yaşam haklarını çevresel etkilerden koruma amacıyla atılmış önemli bir adım olarak kabul edilmiştir.
Günümüzde İnsan Hakları Mücadelesi
yüzyılda insan hakları mücadelesi, dijital haklardan çevre hakkına, mülteci haklarından toplumsal eşitliğe kadar geniş bir yelpazeye yayılmıştır. Özellikle iklim adaleti ve mülteci hakları, modern dönemin en büyük insan hakları meseleleri arasında yer almaktadır.
Mücadele Bitmedi
Tarih boyunca kazanılan haklar, her zaman korunmaya ve genişletilmeye ihtiyaç duyar. Dünya İnsan Hakları Günü, bu hakları savunmanın önemini vurgulayan bir çağrıdır. Hukukçular, akademisyenler ve toplumun her bireyi, insan haklarını savunmak ve daha eşit bir dünya inşa etmek için mücadeleye devam etmelidir.
Son yıllarda, hem varlık sahiplerinin hem de yöneticilerin UNPRI ve BM Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri gibi küresel girişimleri giderek daha fazla benimsemesiyle, yatırımcıların ilgisinde ESG uyumlu yatırımlara doğru gözle görülür bir değişim yaşandı. Bu eğilime, sürdürülebilir yatırım seçeneklerine yönelik perakende talebinde gözle görülür bir artış eşlik ediyor. Bu değişimler, varlık sahiplerinin ve yöneticilerinin ESG hakkındaki duruşlarını ve yatırım karar alma süreçlerindeki rolünü net bir şekilde tanımlamaları için bir fırsat yaratıyor.
ESG faktörleri ile yatırım kararı alma arasındaki gelişen bağlantı, fonları ve varlık yönetimi sektörünü önemli ölçüde etkiliyor. Varlık sahipleri ve yöneticileri, önerilen herhangi bir işlemde veya yatırım kararında ESG hususlarını hesaba katmak konusunda kendilerini giderek daha fazla yükümlü buluyorlar. Bu, sürdürülebilirlik risklerinin uygun şekilde değerlendirilmesini ve yatırımların müvekkillerinin veya yararlanıcılarının ESG tercihleriyle uyumlu olmasını sağlar. Sonuç olarak, ESG konularının entegrasyonu yalnızca bir uyum çalışması olmaktan çıkıp varlık sahipleri ve yöneticileri için temel bir iş hususu haline geldi.
Bu gelişmeleri yakından takip ederek, işletmelerin ESG süreçlerinde ihtiyaçları olan entegrasyonu sağlama konusunda geniş deneyime sahibiz. Hizmetlerimiz, organizasyon düzeyinde stratejik ve operasyonel tavsiyeler sunmaktan, ESG ile ilgili stratejilerin başlatılmasına veya yatırım yapılmasına yardımcı olmaya kadar uzanır.
Kurumsal amaç, hesap verebilirlik ve operasyonel dayanıklılığa artan vurgu, kurumsal stratejiler kapsamında çevresel, sosyal ve yönetişim (ESG) hususlarının önemini artırmaya devam ediyor.
Geçmişte bu tür konular genellikle finansal değeri azaltıcı olarak görülebilirken, artık sürdürülebilir iş uygulamalarının yalnızca riskleri azaltmakla kalmayıp aynı zamanda şirketlerin değerini de artırdığına dair giderek artan bir farkındalık var. Her işletmenin farklı riskleri olsa da, iklim değişikliği etkisi, yolsuzluk gibi etik ihlaller, işçi hakları ihlalleri, modern kölelik ve insan hakları ihlalleri, cinsel taciz iddiaları, iş yeri kültürü ve vergi kaçakçılığı gibi konular yaygın riskler arasında yer alıyor.
İşletmelere, fırsatları yakalarken ESG risklerini etkili bir şekilde yönetmeye yönelik stratejileri anlamalarına ve uygulama süreçlerinde yol arkadaşı oluyoruz. Yönetişim, insan hakları, iklimle ilgili kaygılar ve topluluk katılımını kapsayan derin uzmanlığımızdan ve kapsamlı pazar bilgimizden yararlanarak, işletmelerin uzun vadeli dayanıklı temellerde, başarı bir ESG ortamını en sağlıklı yöntemlerle yönetecek stratejileri geliştiriyoruz.